02 December 2025 Tuesday
Tencere deyip geçmeyin, her zaman yeni bir tencere çıkıyor almazsak olmaz oluyor. Alıyoruz modası geçiyor ya da bir zaman sonra işlevi bitiyor. Olmadı daha yenisi daha iyisi çıkıyor. Bu yüzden mutfaklardan tut sokaklara kadar her yer tencere tava doldu. Bence doğayı feci şekilde kullanılmayan tencereler veya pişiriciler kirletiyor. Bu günlerde gençler önü bilgisayarlı pahalı tencereleri seviyorlar, bilmedikleri yemekleri kolayca yapabiliyorlarmış. Ardından havalı kızartıcılar, buharlı kaynatıcılar derken envaı türde yemek pişirme tencereleri peydah oldu. Yiyeceğimiz hepi topu iki lokma yemek pişirmek için dünyanın parasını ödüyorsun. Hepsinin tasarımı kaba kaba mutfakta yer kaplıyorlar, hiç birisine ısınamadım. Alanlar bana çok methettiler ama benim için mutfakta kalabalıktan başka bir şey değiller. Mikrodalga fırınlar ilk çıktığında da böyle oldu, herkes mutlaka aldı ama ben uzun yıllar almamak için direndim çünkü evde yeterince pişirecek kap kacak vardı kalabalık istemiyordum. Maalesef Rahmetli babam Berlin’den gezmeye gelince zorla aldı diyeyim. Ben yemeklerin aheste aheste pişmesi gerektiğine bütün kalbimle inanıyorum.
88-90 yıllarında bizim Türk bayanlar arasında kırmızı tencerelerden almak, kullanmak çok yaygındı. Çarşılarda satılmayan bu ağır bir metalden kırmızı tencereler için hafta sonlarında evlerde tencere partileri tertiplenirdi. Yığınla kadın bir araya gelir satıcı hanımın kırmızı tencerelerin nasıl marifetli, nasıl lezzetli pişirdiğini dakikalarca dinlerler adeta tencerelere âşık olurlardı. Eskiden tarak satan adamların “bu tarağı alırsanız yanında şu ayna. Şu küçük fırça… Krem… bedava” diye sattığı gibi tencerelerin yanında tepsisi, maşası, makası daha bilmem neleri bedava değil ucuza geliyor diye sata sata bitiremezlerdi. Hele evine parti alırsan ev sahibine kalacak hediyeyi ayrıyeten gösterir methederler herkesi imrendirirlerdi. Sonrasında bu kırmızı tencereleri alanlarda koroya katılır “amanın Allah bu tencerede pişen pilavların lezzeti, bu tepside pişen börek, pizza …daha neler neler” anlata anlata bitiremezlerdi.
Türkiye’den yeni göçmüş birisi olarak, yeterli tenceremi tavamı getirmiştim. Bir müddet başka tencere tava almayı düşünmediğim halde çok yakınlarım tarafından “hayatım almak zorunda değilsin… Kadın kadına eğleneceğiz. Mutlaka gelmelisin” diye ısrar ediyorlardı. Teklifi kıramadığım için bir sefer gittim. Ev sahibi çeşitli ikramlıklarla kapısını misafirlere açmış, kırmızı tencereler paketlerinden çıkmış Show başladı. Kadın uzun uzun tencereleri methettikten sonra “bu tencereleri kullanırken sakın demir kaşık kullanmayın, çizilir. Çizik tencerelerde pişirmeye devam ederseniz zehirlenir ölürsünüz” dedi. Ben anında beni zehirleme ihtimali olan bu tencerelerden soğudum almaktan vaz geçtim. O gün çok da pahalı olan bu tencerelerden almadığım için başta satıcı ve gelen kırmızı tencere sever kadınlar tarafından müthiş şekilde ayıplandığımı hissettim. Haftalık kazancım $120 dolarken ve onca ev masraflarımız varken sadece tane tane pilav pişirmek için bu tencereleri alamazdım, anlatamadım, beni çok ayıpladılar.
O zamanlarda Türk kadınları kırmızı tencere partileri sayesinde sosyalleşebiliyorlardı. Bu yüzden başka bir partiye, tencere almamak şartıyla yine davet edildim. Herkes yine harıl harıl tencere seçti, sipariş verdi, taksit yaptı, aldı. Orada satıcı kadın üzerine basa basa “çizilen ya da kabaran tencereleri mutlaka değiştirin yoksa zehirlenirsiniz” dedi, birisi çizilen tenceresini uzattı, yazık yarı fiyatına çizik tamir olacaktı. Tencere pahalı, tamiri ondan da pahalı, benim kazancım ne, ben anlayamadım. Yine tencere almadığım için “pinti” sayıldım.
Derken hatırını kıramayacağım bir yakınım ısrarla “birisinin benden tencere partisi almasına çok ihtiyacım var” dedi, mecburen “olur” dedim. Bu tencerelerin başında dönen dolaptan dolayı almamaya kesin kararlı düşüncelerle davetime hazırlandım, süslendim… geldiler. Hiç unutmam, ben ikramlıklarımı servis yaptım, kadın benim paslanmaz çelik tencerelerimi çok kusurlu kötü buldu, yine kırmızı tencerelerin ne kadar lezzetli pişirdiğinden anlattı. Ardından herkes bir şeyler beğendi, değişeceklerini verdi, ben hiçbir şey almayınca bana hiç hediye kalmayacağı için çok acıdılar. Sonrasında kimse benden tencere partisi almadığı için satıcı kadın hiç hoşlanmadı. Sonuçta onca hanımın içinden bir ben kırmızı tencere sevenler kulübünün dayattıkları kurallara tabi olmadığım için feci şekilde toplumdan dışlandım, hakir görüldüm, daha çok ayıplandım. Yaa… Bu ablanız tencere yüzünden ne çileler çekti.
Doğrusu yapacak birçok işlerim vardı, hiç kafama takmadım. Kendime beni dışlamayacak başka toplum buldum. Ama yıllar geçtikçe hanımların kırmızı tencerelerden “çok pahalı, daha kutusundan çıkarmadığım halde kabarma yaptı, değiştirecek yer bulamıyorum, atmaya kıyamıyorum, kızıma çeyiz almıştım, “kaba” diye beğenmedi…” diye yığınla şikayetlerini anlatıp kırmızı tencere almamakla ne kadar akıllılık ettiğimi takdir ettiler. Yıllar yılları kovaladı ben hala eski tencerelerimi istediğim gibi özgürce telleyip ovalayıp inci gibi parlatıp kullanıyorum. Bir şey alacağımda herkes alıyor diye almaktan hiç hoşlanmıyorum doğrusu.
Pembegül Abla