02 December 2025 Tuesday
Dünyada Türkler kadar çay içmeyi çok seven başka bir millet var mı bilmiyorum. İnsanlar kendi içtikleri yetmezmiş gibi ya topluca kahvehanelerde, evlerinde, iş yerlerinde her zaman her yerde mutlaka çay içecekler. O kadar çok çay içtik ki bu hafta sizlere bol çaylı bir yazı yazayım istedim.
Türkiye’nin neresine giderseniz gidin insanlar devamlı çay içiyorlar, öyle ki çaysız yaşayamazlar sanırsınız. Sabah akşam, sevinçliyken, üzgünken, yorgunken, evde, sokakta her yerde çay da çay. Milletimiz onca albenisine rağmen sallama çaylara hiç bakmıyorlar. Kara çay dediğimiz yaprak çaydan başkasını istemiyorlar. İlle de çay bütün çıplaklığıyla demlikte aheste aheste demlenen yaprak çay olacak. Üstünde demlik, altındaki büyük çaydanlıkta da sade su kaynayacak, böylece isteyen açık dileyen demli çay içecek. Her içileceğinde tazecik demlenen çay’ da incecik belli küçük bardaklarda sıcak sıcak servis edilecek. Ha, bir de ince belli bardağın içinde küçük çay kaşığı, altında minik bir çay tabağı, tabağın kenarında iki kesme şekeri mutlaka olacak. Türkiye’de insanlara bir “merhaba” demeniz yeterlidir, size hemen taze demlenmiş çay ikram etmeden bırakmazlar.
Isparta da gittiğimiz özel diş hastanesinde sıranın gelmesini bekliyoruz. Görevli hanım kız geliyor herkese tek tek “çay ister misiniz” veya “içecek bir şey ister misiniz” diye sormalarına şahit oldum. Arkadan gelen bütün insanlara bu çay içme tekliflerini tekrarlayıp durdular. İnanamıyorum, Melbourne de dişçide beklerken bana çay ikram edeceklerini hayal bile edemiyorum. İlk günler alışık olmadığımız bu çay tekliflerine şaşkınlıkla hemen evet diyemedik ama sonra her yerde herkes çay teklif edip durdukça bizde alıştık.
Ben bu satırları yazarken bir Avustralya dolarının karşılığı 18 lira 22 kuruştan işlem görüyordu. Bankaya dolar bozdurmaya gidiyorsun yine size hemen çay ikram etmek istiyorlar. İlk zamanlar bu kadar sıcak karşılamaya bir türlü alışamadık diyeyim. Biz kiim, banka müdürüyle sohbet edip çay içmek kim? Aklım ince belli cam bardakta bedavadan gelen çaya takılı kaldığından banka müdürünün anlattıklarına bir türlü konsantre olamadım. Müdür bey bizim oralarda bankalarda değil bize çay su bile vermediklerini bilse bir ihtimal belki de halimize acırdı. Başka bir gün Isparta Şehir hastanesine hasta ziyaretine gittik. Onca kordonun kablonun arasın da hasta yatıyor, refakatçisi hastanın baş ucuna evden getirdiği elektrikli altlı üstlü çay demliğini yerleştirmiş. (Memlekette her hastanın yanında bir yakını da refakatçi olarak kalmak zorunda) hemen bize çay demlemek istedi. Allah korusun insanın eli ayağı takılı verse, demlik hastanın tepesinden aşağı devriliverse diye endişelendik. Bu ısrarlı çay teklifini kabul etmeye korktuk yani.
Kekik toplamak için Dombay ovasının dağlarında gezerken koyunlarını güden bir çobana rastlıyoruz. Pınarın başında çalı çırpı ateşinde çayını pişiriyordu. Boncuk mavisi tek paça minik çaydanlığından bize çay ikram etmek istedi. Bardakcağızı iki taneymiş, o sonra içermiş. Bilmem ki dağlarda pınar suyu ile, çalı ateşinde pişen bu gayet fakir ama manası zengin çayın tadını anlatmaya kelimeler yeter mi? Bir marketin önünde halinden gayet muhtaç olduğu belli bir adamcağız bir kadından kendisine çay ve çay şekeri almasını istedi. Kadın ona marketten çay ve şekerini alıverdi. Adam teşekkür olarak ona dağlardan topladığı bir torba kekiği hediye etti. Öyle ki insan ekmeksiz durur ama çaysız duramaz yani.
Doksan küsur yaşında kerpiç evinde yalnız yaşayan bir dedeyi ziyarete gittik. Minnacık çaydanlığında çayını önceden demlemiş bize hazır etmiş. Tepside sıralı temiz cam bardakları, içinde çay kaşıkları ve çay şekeri ile çayı bize bizzat kendisi servis yapmak istedi. Biz çayını içmekte tereddüt edince “bu demlikten tam beş bardak çay çıkıyor, için” dedi. Titreyen elleriyle bardaklara çayı dökerken yavaş yavaş içini de döktü. “Çocuklarımın her biri bir yerde, bana bakan eden yok. Hanımım öldüğü için bu evde yıllardır yalnız yaşıyorum. Bayramda seyranda kimse ziyaretime gelmez, bir Allah’ım bir de kendim günler geçip gidiyor. Rabbimden beni kimselere muhtaç etmeden canımı almasına duacıyım” dedi.
Herhangi bir sarrafa, restorana, mağazaya nereye giderseniz gidin insanlar ilk iş tüm samimiyetleriyle “size bir çay ikram edelim” diyorlar. Mübarek çayları da her an her yerde anında hazır, yeter ki siz “olur” deyin. Yavrusu Melbourne de bir aileyi ziyaret ettik. Hasbihale çayla başladık. Karı-koca ağlamaklı evlatları, torunları için çektikleri hasretlik acısından dertli dertli anlattılar. “Onları çok özlüyoruz, nasıllar iyiler mi” diye aslını bildikleri şeyleri bir de bizden duymak istediler. Biz güzel güzel anlattıkça o sıcacık çay sanki yüreklerindeki kedere serinlik oldu, hüzünleri sevince döndü. Vakit kısıtlı, keyfe kâfi gelmediği yerlerde bazı insanlarda “bir gelseydiniz, çayımızı içseydiniz” diye sitem ettiler. İnsanlarla uzun saatler beraber olmaktan ziyade bir çay içimi de olsa yan yana olmak çok kıymetli, çok önemli. Dostluğu, beraberliği sağlamlaştırıp, hatır sayıp gönül almanın en güzel yolu çayımızı paylaşmaktır memlekette.
Pembegül Abla