”Yurtdışına gidersen, hayatın kurtulur!”
”Ne yap, ne et kaç, kurtar kendini buralardan…”
”Yurtdışına bir gidebilsen, hayatın kurtulur”
Neden? Neden kaçmamız gerektiği ya da neden gitmemiz gerektiği söyleniyor?
Neden ailelerimizle, aile dostlarımızla, arkadaşlarımızla bu tarz sohbetler yapıyoruz?
Bu düşünceler neden bizimleler sürekli olarak?
Bir gence neden bu tarz düşünceler öğütlenir ebeveynleri ya da büyükleri tarafından?
Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’deki gençlerin (18-29 yaş grubu) yüzde 76’sı yurtdışında yaşamak istiyor. Onlar yurtdışında yaşamak istiyor; daha iyi bir gelecek için. Her iki gençten biri mutlu olmadığını ifade ediyor. Ne oluyor da bu gençler, gitmek istiyor? Derdiniz ne ey gençlik (!)
Şımarıklık mı bu? Tatminsizlik mi? Y kuşağı zırvalığı mı? Sabredememek mi? İtaatsizlik mi? Bir türlü idealist olamama durumu mu? Aşırı bireyselcilik mi? Şükransızlık mı? Aza tamah edememek mi? Kolaycılık mı?
”Çalışana iş var, kimseye iş beğendiremiyoruz bu ülkede…”
Bizler, gençler, neden gidiyoruz ya da gitmek istiyoruz biliyor musunuz;
Hepimiz bir şekilde, aldığımız eğitimlerden sonra, yıllarca verdiğimiz emeklerden sonra, başımıza iyi şeyler gelsin isteriz değil mi? İyi bir iş, iyi bir maaş, iyi bir yaşam, huzur dolu bir yaşam. Mobbingsiz bir iş ortamı. Maaşını zamanında ve eksiksiz alma rahatlığı. Çoğumuzun ‘ben multi milyoner olmak istiyordum da olmadı, ondan bu kadar mutsuzum, buralardan gitmek istiyorum’ demediğini biliyorum. İstisnalar olabilir tabi ki. Genel olarak herkesin istediği ve dilediği, basit anlamda bellidir aslında. Kendine yeten, huzurlu bir yaşam. Ertesi günün ne olacağını, nasıl geçeceğini oturup kara kara düşünmediğin bir hayat. İnsan haklarının sonuna kadar korunduğu ve geliştirildiği bir yer ister herkes mesela. Hayatı tehlikede mi, yarın işsiz kalacak mı ya da yakında artık bir iş bulabilcek mi, üç aydır yatmayan maaşı artık bu ay yatacak mı, bu ayın sonunu çıkarabilecek mi, ev kirası ve faturalarını ödeyebilirse bu ay kaç para arttırabilecek, boğazından kısarsa ihtiyacı olan ayakkabıyı alabilecek mi, birgün araba alabilecek mi, mütevazi bir tatil yapabilecek mi birgün? Düşünüyoruz, düşünmeye zorlanıyoruz. Herkese bir işin olduğunu; ama kimsenin iş beğenmediğini söylemek… Ülkemizde milyonlarca işsiz insanımız var. Yani bu kadar insana iş var ve onlar bu işleri beğenmiyorlar öyle mi? Tam da ‘yuh’ lanacak işsizlermişiz yahu biz de. Yani ben, dört yıllık bir lisans mezunu olarak, beni bir süreliğine ücretsiz denemeye alarak, kararını, yani beni işe alıp almayacağını, bu sürenin sonunda bildirecek, sigortamı yapmayacak, günde 10-12 saat (istediği kadar) çalıştırabilecek ama fazla mesai ödemeyecek, asgari ücret sözü bile vermeyecek, rahatlıkla mobbing uygulayacak, yemek ve yol parasını vermeyecek, bir işi (!) istemediğimi belirtirsem, hayatımın istediğim gibi gitmemesinde, depresyonlarımda, umutsuzluklarımda ve intiharlarımda benim suçum var öyle mi? Çünkü beğenmiyorum, aza tamah etmiyorum, şımarığım. Bunu hak ediyorum tabi ki. Bir de kalkmışım, yurt dışına gitmek istiyorum. Eee sana da derler sonra haklı olarak ‘sen kimsin be kardeşim, kalkmışsın yurt dışına gitmek istiyorsun, güzelim ülkenin neyi sana yetmedi…?’
Karanlık düşünceler bizimleler… Şuanki ve gelecekteki hayatımızla ilgili olarak…
Bİr ülkenin başına gelebİlecek en kötü şeylerden bİrİ, geleceğİ olan genç nüfusunu kaybetmesİdİr
Geçen günlerde, Türkiye’de yaşayan kardeşimle aramızda, içimi paramparça eden bir diyalog geçti. Kardeşim benden 13 yaş küçük. Lise ikiye gidiyor. Yani 14- 15 yaşlarında bir çocuk, ergen. Bana burada güçlü olmam ve umudumu asla kaybetmemem gerektiğini öğütlüyordu. Ne yap ne et, orada eğitimine ve iş hayatına devam etmeye çalış, diyordu. Türk parasının son günlerde ne kadar değer kaybettiğinden, ekonominin kötü gidişatından, fiyatların artmasından, zamlardan, işsiz insan sayısının arttığından ve insanların genel olarak çok mutsuz olduklarından bahsediyordu. Kendinin ne kadar umutsuz hissettiğini söyledi ve yurt dışına gitmek istediğini belirtti, günü geldiğinde. Böyle bir hayalinin olduğunu ve gerçekleştirmek için elinden geleni yapacağını söyledi. Ben 27 yaşındayım ve benden 13 yaş küçük, minik kardeşim benimle böyle bir sohbet gerçekleştiriyordu. Kendimi hayal ettim, o yaşlarda ben ne düşünüyordum. Aklıma sadece yeni çıkan bir telefonu istediğim ve bunu almaları için aileme yaptığım baskı geldi ya da yaz tatilinde İstanbul’a gitme hayalim, ya da yeni bir ayakkabı aldırma hevesim… Ama geleceği bu kadar fazla dert ettiğim gelmedi. Doları veya Türk parasını takip etmiyordum ya da ne kadar insan işsiz, insanlar neden mutsuz bu kadar. Ya da hiç düşünmedim, geleceğim için yurtdışına gitmeliyim diye… Ama benim liseye giden kardeşim böyle umutsuzdu ve o küçücük kalbiyle yurtdışında yaşayan ablasına güç vermeye çalışıyordu.
Bir ülkenin başına gelebilecek en kötü şeylerden biri, geleceği olan genç nüfusunu kaybetmesidir… Türkiye yıllarca, yetiştirdiği genç nüfusuyla avantajlı bir ülke olma konumunu kaybediyor ve bu çok üzücü, yaralayıcı, hem biz gençler hem de ülkemiz için. Umarım yetkili kurumlar ve otoriteler bu acı durumu farkeder ve bu çok önemli konu hakkında kapsamlı düzenlemeler ve geliştirmeler yaparlar.
Daha güzel günlere…
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere…
Sinem İNCEKAYA