ÜÇ DİLEK

ÜÇ DİLEK

ABONE OL
August 30, 2022 12:59
ÜÇ DİLEK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Evvel zaman içinde çok fakir bir oduncu varmış. Ormandan toparladığı odunları kasabada satabilirse evine ekmek götürebilirmiş. Satamadığı zamanlarda evdeki eşi ve küçük çocukları için iyi olmazmış. Odunculuktan başka işi de yok muş. Adam her odun kesmeye gideceğinde “Allah’ım bize bol bereketli kapılar aç, bizi bu fakirlikten kurtar” diye dualar eder dururmuş. Böyle dualar ederek ormana gittiği bir günde hayatında güzel bir şey olmuş. Karşısına insan kılığında bir melek çıkmış

Adam odun kesmekle uğraşırken seslenmiş. “Bugün Allah’tan üç dilek dile, kabul olacak İnşaallah’’ demiş kaybolmuş. Oduncu ıpıssız ormanda kendisine konuşanın hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu bilememiş. Ama, gizemli ses de hala kulağında çınlayıp duruyormuş. Kendi kendine “dur şunu bir deneyeyim bakalım ne olacak” demiş ve düşünmeden “sucuk” demesiyle anında önündeki ağaçtan kocaman bir deste sucuk sarkmış. Oduncu önce gözlerine inanamamış sonra üç dileğinden birisinin kabul olduğunu fark edince çok sevinmiş. Demek ki hayal görmemişim diyerek sucukları eşeğine yüklemiş, sevinçle evin yolunu tutmuş.

Geriye kaldı iki dilek. Kucağında bir sürü sucuk, sevinçle evinden içeri girmiş. Girmiş girmesine ama karısı sucukları görünce hiç sevinmemiş. Oduncu başına gelenleri sevinçle anlatmaya çalışırken karısı fırsat vermemiş. “sen ne biçim adamsın ,elimizdeki üç kuruş parayla niye sucuk aldın… ekmek alsaydın ya… çocuklar açken sucuk almak ta neyin nesi… bize acımadın mı..” falan diye hiç susmadan çatır çatır konuşmaya başlayınca oduncu bir türlü meramını anlatamamış. Kadın hiç susmamış, derken oduncunun sabrı taşmış ‘‘hay dili tutulasıca kadın, bir sussan anlatacağım,’’ demiş. Ortalığı bir sessizlik kaplamış, o da ne, ikinci dilekte karısının dili tutulmuş, konuşamaz olmuş. Oduncu başına gelenlerden şaşkın, kıvranmaya başlamış. “Allah’ım, denemek için sucuk istedim oldu, bilmeden karımın dili tutuldu, ben şimdi üçüncü ve son dilek için ne yapayım” diye kara kara düşünmeye başlamış. Dili tutulup konuşamayınca sakinleşen karısı acıklı acıklı kocasının yüzüne “beni kurtar” diye yalvaran gözlerle bakmaya başlamış. Çaresiz oduncu ellerini semaya açıp ‘‘Allah’ım karımın dili açılsın’’ diye dua etmekten başka çıkar yol bulamamış. Yazık bir kangal sucuğa fit olmuşlar. 

 İşte hayatlarımız da böyle. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymadığı zamanlarda insan bilmeden ne laflar söylüyor ne çamlar deviriyor Allah bilir. Yüce Allah ‘tan birçok istek ve dileklerimize meleklerin âmin dediği gizli bir anın olduğuna bütün kalbimle inanıyorum.  Bu yüzden dualarımızda kullanacağımız kelimeleri özenle seçip dikkatlice söylesek ne güzel olurdu değil mi?

Yine evvel zaman içinde gözleri görmeyen ama bir kız varmış. Kızın güzelliği de olmadığından yaşıtları hep evlenmiş o evde kalmış. Tamam, gözleri görmüyor ama eli-ayağı tutan, kafası çalışan, sağlıklı bir kız yani. Bu kızcağız da yaşıtları gibi evlenip çoluk çocuğa karışmak istermiş. Bu yüzden ellerini açar Allah’a bu istekleriyle ilgili dualar eder dururmuş. Bir zaman rüyasına periler gelmişler “Allah ‘tan bir dilekte bulunabilirsin, duan kabul olur İnşaallah” demişler. Kız da rüyasında perilere “Allah’tan altın tasta, torunumun elinden su içtiğimi görmek istiyorum” diye dileğini bir cümleye sığdırarak sıralamış. Hikâye bu ya, bir zaman sonra kızın görmeyen gözleri açılmış, Allah’tan bir güzellik gelmiş. Altını akçesi, altın tası bol bir oğlan onunla evlenince mutlu bir evliliği olmuş. Haliyle taa torunlarını görebilmiş. Dilekteki detaya bakar mısınız!

Dombay ovasından bir evvel zaman hikayesi. Köylünün birisi de tarlaya ekinini ekerken ellerini açmış can-ı gönülden bir dua etmiş. “Allah’ım bu sene ekinim bol olsun, yarısını senin rızan için fakirlere dağıtacağım …” demiş. Böylece hasat zamanı ekini haddinden fazla bol olmuş, harman yerine kağnılarla taşımakla bitirememiş. Buğdaylar saptan ayrılmaya başlayınca aklına şeytanlık gelmiş. “Amaan sanki fakirler benimle emek mi çektiler, kimselere vermeyeceğim hepsi benimdir” demeye başlamış. Derken ötelerden kara kara bulutlar yuvarlanıp gelmişler. Apansız bir rüzgar fırtınası, yağmur, şimşek derken sel suya karışmış. Şiddetli yağmur bütün ekinleri alıp götürmüş. Köylü fırtınada canını zor kurtarıp bir ağacın kovuğuna sığınmış. Fırtınanın bitmesini beklerken kaybolup giden dağlar gibi ekinlerinin boş yerlerine hüzünle bakmış. O arada sık sık şimşekler şiddetle çakıp karanlığı aydınlatıp duruyormuş. Saf köylü vaktiyle Allah’a verdiği sözünde durmadığından gayet pişman vaziyette “hey kurban olduğum Allah’ım, her şeyi elimden geri aldığı halde daha hala çakmağını çakıp çakıp kalan giden var mı diye etrafa bakıp duruyor” deyip titrermiş. 

Yazar Hakkında

PEMBEGUL ABLA MELBOURNE

En az 10 karakter gerekli