“Derdi veren Allah dermanını da vermiş, kul kapı kapı kapı dolaşıp derdinin dermanını arayacak” dedi, Denizlili teyze şirin aksanıyla. Ninemin zamanında doktora gitmek diye bir alışkanlık, beklenti yoktu. İnsanlar şimdilerde “kocakarı ilacı” dediğimiz eski usullerle iyi olacaksa oluyordu değilse Rahmetli oluyordu.
Günümüzde ne güzel her derdin ayrı doktoru uzmanı var, hastanesi var ama insanoğlu gayet hasta. Kimi zaman yediklerimizden, bazen yiyemediklerimizden, doğuştan, duruştan her şeyden hasta olduk. Birçok insanın ilaçlara ömür boyu abone yapıldığı zamanımızda bütün hastalarımıza yüce Allah’tan acil şifalar diliyorum. Bir zaman genç bir hanım bana başına gelen ilginç bir sakatlanma hadisesinden bahsetti. Bursa’da okuduğum sıralarda bir gün yürürken ayağım burkuldu, acıdı. Bir zaman geçer diye bekledim, geçmedi. Gün geçtikçe ağrılarım arttı ayağımın üzerine basamayacak hale geldim. Ortopedi doktoruna gittim, kremler, sargılar, özel ayakkabılar falan ne yaptıksa ayağımın üzerine basamaz halde topallamaya başladım. Bu durumdan Aydın’da yaşayan aileme de bahsetmiştim, babam ilk tatilde hemen memlekete gelmemi ve beni sağlam bir çıkıkçıya göstereceğini söyledi. Birçok tedaviyi deneyip fayda bulamadıktan sonra son çare babamın isteğine uydum, bir hafta sonu Aydına hareket ettim. Öyle bir şey oldu ki ayağıma bakacak olan çıkıkçı tamda benim otobüsten ineceğim saatte bir yere gidecekmiş, babam rica etmiş, beni beklemişler. Otobüsten topallayarak indiğim yerde babam beni arabasına aldı. Az ilerden çıkıkçı amca geldi, arabada oturduğum yerde ayak bileğimi sağa sola oynatıp bir şeyler yaptı. Sonra bana “haydi bir yürü” dedi, arabadan inip birkaç adım yürüdüm. Ne ağrı, ne sızı, nede topallama vardı, ayak bileğim anında iyileşmişti. Olanlara hayretler içinde kaldım, ayak bileğimi iyileştiren amca “geçmiş olsun” dedi yürüdü gitti arabasına.
Yaşadığı bu ilginç hatırayı bana anlatan genç hanımın babasını Aydında bulduk. Bu olayı bir de onun anlatımından dinledikten sonra “o çıkıkçı geçen yıllarda Rahmetli oldu” dedi. İçimden bir “eyvah” geçti. “Peki bu insan mesleğini başkalarına öğretmiş midir, talebesi falan var mıdır?” diye sordum, cevaben “Aydının her köyünde kasabasında bu işlerden anlayan insanlar mutlaka vardır” dedi. “Ne ki diplomaları yok. Bu yüzden bu işin ehli olsalar da tanınmak, bilinmek istemiyorlar.” dedi.
Isparta ya giden yol üzerinde birkaç kilometrede bir şifalı ballar satanlar vardı. Gidiş geliş çoğunun yanında mola verip ürünlerini inceledim, onlarla biraz lafladım. Çok güzel şifalı olabilecek doğal şeyler buldum. Çeşitli balları vardı. Kara kovan balı, çam balı, çiçek balı, kekik balı. Hepsinin ayrı ayrı faydası olan bu balların gerçek olduğundan emin olmam lazımdı. Satıcı delikanlıya “bu ballar gerçek mi, ben bunları evde test yapacağım, sahteyse geri getireceğim” diye takıldım. Çocuk gayet ciddi ve emin vaziyette” daha şurada su var, eve gitmeden burada yap testini, bu bal bizim kendi balımız” dedi. Bir kâseye biraz soğuk su koyup içine bir çay kaşığı bal damlatıp üç-beş dakika çevirip çalkalıyorsunuz. Sonuçta gerçek bal ise bal peteğinin şekli suda beliriyor, balın gerçek olduğunu oradan anlıyorsunuz. Ana yolun kenarında çadırlarını kurup ürünlerini satan satıcılardan birisi bize arkadaki tepede kovanlarını gösterdi “ballar kendimizin, kovanları beklemesi için iki işçimiz var orada” dedi. Yol kenarındaki balcıların hepsi ürünlerinin kalitesinden gayet eminler, tatmanıza izin veriyorlar, hepsi de mis kokulu halis, gerçek baldı yani. Fiyatları da gayet uygundu
Bal satanlarda siyah tonda gayet koyu renkte kendi imalatları çam kozalağı şurubu buldum. Doğal öksürük şurubu. Sabah akşam birer kaşık içince öksürüğünüzü hemen kesiyor, ben denedim, çalıştı Maşaallah. Sevgili Peygamberimiz “hastalarınıza çörekotu yedirin, onda ölümden başka her derde şifa vardır” demiş. Uygun fiyatta çörekotu yağı da bulduk. Birçok hastalığa faydası var dedikleri propolis, polen, kekik suyu da satıyorlardı. Suyla karıştırılıp içilecek nar ve kızılcık şurubu da vardı, Diyabet hastalarına iyi gelirmiş dediler. Biraz büyükçe cam kavanozlarda incir, üzüm ve cevizden yapılmış farklı macunlar vardı. Kimisi mide rahatsızlıklarına, bazısı kanser hastalarına, kansızlığa, ağız yarasına iyi gelen çeşit çeşit eski zaman ilaçlarını raflara sıralamışlar satıyorlardı. Çok çok eski zamanlardan bu zamana kadar kaybolmamış Bıttım veya defne sabunu da buldum. Cilt ve saçlar için çok şifalı dediler. İnsanlar tertemiz dağlardan toplayıp kurutmuşlar, ada, kekik, papatya, kuşburnu gibi çeşitli çay bitkileri de satılıyordu. Memleketi gezip dolaştıkça tozlu topraklı köylerde, yollarda hiç ummadığınız insanlardan derdinize şifa bulma ihtimali varmış gibi bir hisse bile insanı rahatlatıyor bence. Bütün hastalarımıza Yüce Allah’tan acil şifalar dilerim.
Pembegül Abla
Avustralya GündemDecember 14, 2025UCUZLUĞA HÜCUM
Avustralya GündemDecember 2, 2025BALIK AVLAMA SANATI
Avustralya GündemNovember 10, 2025OKU- DAVETİYE
Avustralya GündemNovember 5, 2025RÜYAMI HAYRA YOR
1
“Müfredatta daha fazla çokkültürlü dil”
2
OKUL OTOBÜSÜ DEVRİLDİ Öğrenciler ağır yaralı
3
MH370 uçağını arama çalışmaları yeniden başlıyor
4
AN0M uygulaması üzerinden 55 kişiye gözaltı
5
Bizim evde suçlu yoktu ama hedef biz olduk
6
Sydney’de bir kreş aniden kapatıldı!
7
On Visiting Türkiye
8
Topluma Çağrı: Bilgi Alın, Hakkınızı Kullanın
9
Victoria’da 72 Saatlik Kabus: 9 Can Kaybı
10
Avustralya basketbolunda ilk! Irkçılığa Tutuklama!
11
İşletmeci Zeynep Uzun Destek Çağrısında
12
YENİ SAYI YAYINDA
13
DÜNYA’DA BU HAFTA Bahar’ın İlk Sayısı
14
E-Bisiklet Faciası: Bir Çocuk Hayatını Kaybetti
15
Doğru Firma Seçerken Nelere Dikkat Edilmeli?