Köy mezarlıkları genelde uzaklarda, ulaşılmaz yerlerde değildir. Evlerin bittiği, harman yerlerinin dibinde, yerleşim yerlerinin hemen yanındadır. İnsanlar mezarlığın kenarından veya içinden yürüyerek tarlalarına, bahçelerine gidip gelirler. Köyde yaşam her Allah’ın günü ölmüşlerin mezarlarını göre göre ana ana hep beraber geçer. Mezarlarında sessizce yatan mevtalarının ruhuna kimisi rahmet okur kimisi de günlük telaşın dalgınlığından unutur gider. Köy mezarlıkları şehirlerdeki gibi bakımlı, bol çiçekli, yeşillikli olmaz, hep yaban otlarıyla kaplı bakımsız olur. Çoğu zaman köy muhtarları bayram arifelerinde biraz otları biçtirerek insanların mezarlık ziyaretlerini selametle yapabilmelerine zemin hazırlarlar. Bazı hayırseverlerin yaptırdığı gayet cılız akan çeşmelerden bayramdan bayrama mezarlıklarını sulayanlar sayesinde zorla birkaç yeşil ağaç olabilir ama genelde bir gün gideceğimiz köy mezarlıkları çok bakımsızdırlar.
Rahmetli annemin evinin tam karşısında bu tarifime uyan bir mezarlık var. Her sabah balkonda kahvaltı yapacağımızda önce mezarlığı görüyoruz, aklımıza gelirse mevtaları “ey ehli kabir.” diyerek selamlıyoruz. Risalelerde Bediüzzaman’ın dediği gibi “her bir şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm, elbette hayattan ziyade bir isteği var” (RNK,949) İnsan bu düşüncelerle mezarlığa ibretle bakıp tefekkür etmeden duramıyor doğrusu. Naaşlarını ağlaya ağlaya Berlin’den getirdiğimiz annem, babam oradalar. Köylüleri yanlarından pür neşe vedalaşıp giden annemin bir hafta sonra apansız cenazesinin gelmesine hala inanamıyorlar. Mezarlık ziyareti yapan bir tanıdık taşcı Eyüp ustadan hayırla bahsetti. Başkalarının üç-beş yıl önce mermerden yapılan mezarlarının hemencecik bozulup kırılmasına karşılık o ustanın yontma taştan sağlamca yaptığı dedemle ninemin mezar taşlarının sapasağlam durduğundan bahsetti. Gittiği ülkeden veya başka şehirden cenazesi getirilen köylülerimizin hemen hepsiyle beraber bu mezarlığa bir şehir dolusu insan akmış olabilir düşüncesi akıldan uzak değil yani. Ne derler “toprak insanı ister, insanda toprak sahibi olmak istermiş, sonunda ikisi de muradına erermiş.”
En son köyümüzden doksan beş yaşında bir dedeyi defnetmişler. Gençliğinde av meraklısı köylümüz yaşı ilerleyince dağlardaki yaban ağaçlarını aşılamaya merak sarmış. Dediğine göre binden fazla ağaca meyve aşılamış, insanlar ve hayvanlar faydalansınlar diye. Eskiden verem çaresi bilinmeyen amansız hastalıklardandı, veremden genç yaşta ölen iki çocuk annesi Gülşen teyze orada gömülü. Çocuklarının akıbeti hakkında ağlaya ağlaya ruhunu teslim ettiğini söylerlerdi. Ondan sonra hayat devam etti, kocası yine evlendi ve çocuklarda büyüdü gitti. Çeşme başında oturup herkesle herkesin hakkında konuşan pervasız bir kadın vardı. Ölümü bağıra bağıra “çok zor oldu” dediler, şimdi mezarlıkta. Köyün gelmiş geçmiş en cimri, kul hakkına hiç dikkat etmeyen en yalancı adamı da biriktirip sakladığı paralarını harcayamadan sefil bir halde bu dünyadan göçmüş gitmiş, kalan malları harabeye dönmüş. Köyün güzel kızlarından birisi de mezarlıkta, hesap gününü bekliyor, Allahualem. Kahveye gittiğinde birisi gizlice babasının cebine “Senin kızının sevdiği var” yazılı kâğıt parçasını atıyor. Cahil adam notu bulup okuduğunda kızcağızı dövüp hakaret ediyor, mektubu kimin attığı meçhul ama kız kendini astı. Bütün köy ne kadar üzülüp yanmıştık Ya Rabbi. Ondan yıllar sonra bir dede daha hayatına son vermişti. Kalp kırıklığı hiçbir şeye benzemez, evlatları pür neşe arabaya doluşup düğüne giderlerken babaya “arabada yer kalmadı, sen evde kal” deyip gitmeleri evin dedesinin hayatına mal oldu vesselam. Devamlı baş ucunda Türk bayrağı dalgalanan şehidimizde var mezarlıkta. Almanya’dan, Amerika, Hollanda, başka şehirlerden acıyla taşınıp getirilmiş birçok mevtalar var mezarlıkta, kendi toprağı insanı çekiyor sanki. Bir zaman Denizli’de bir köylümüz Rahmetli olmuş, bir minibüs dolusu akraba cenazeye giderken feci bir trafik kazasında hepsi birden can veriyorlar. O sene köylülerimiz çok büyük bir acıya düşmüştü. Ölenle ölünmüyor, acısıyla elemiyle kalanlara hayat devam ediyor maalesef.
Ziyaret ettiğim bir hanım abla “Hasangil akşam bize çaya geldilerdi, çerez, çekirdek koydum, çay içtik, konuştuk, gülüştük giderlerken adam “ben bunları yarın kahvede yerim” diyerek cebine çerezlerden doldurdu gittiler. Evine varınca adam fenalaşmış, muhtar gece geç vakit onu acil servise yetiştirmiş, abuyy..sabah bir sela verildi misafir hastaneye varır varmaz ölmüş, inanamadık. Şu anda Azrail köye yerleşti sanki herkes birer birer ölüp gidiyor, kocam kanser tedavisi görüyordu, onunla aynı günlerde komşu Asım da tedavi görüyorlardı. Biz Isparta hastanesine onlar İzmir’e gidip gelip duruyorduk. Bize “büyük şehre gidin, çok güzel tedavi ediyorlar” diyerek sitem ediyorlardı. Abuyy..bizim adam öldü diye pişisini yapıyorduk Asım abinin de selası okundu. Eşimle aralarında bir gün var. Her nefis bir gün ölümü tadacak değil mi?
Sevgili Peygamberimiz “insanoğluna en güzel nasihat ölümdür” demiş. Mezarlıklara akıp giden canlara ibretle bakıp insanlığımıza biraz çeki düzen verebilsek ne güzel olurdu diyecektim.
Pembegül Abla
Avustralya GündemDecember 2, 2025BALIK AVLAMA SANATI
Avustralya GündemNovember 10, 2025OKU- DAVETİYE
Avustralya GündemNovember 5, 2025RÜYAMI HAYRA YOR
Avustralya GündemOctober 22, 2025KIRMIZI TENCERELERİN BİZE ETTİĞİ
1
“Müfredatta daha fazla çokkültürlü dil”
2
OKUL OTOBÜSÜ DEVRİLDİ Öğrenciler ağır yaralı
3
MH370 uçağını arama çalışmaları yeniden başlıyor
4
AN0M uygulaması üzerinden 55 kişiye gözaltı
5
Bizim evde suçlu yoktu ama hedef biz olduk
6
Sydney’de bir kreş aniden kapatıldı!
7
On Visiting Türkiye
8
Victoria’da 72 Saatlik Kabus: 9 Can Kaybı
9
Avustralya basketbolunda ilk! Irkçılığa Tutuklama!
10
Topluma Çağrı: Bilgi Alın, Hakkınızı Kullanın
11
İşletmeci Zeynep Uzun Destek Çağrısında
12
YENİ SAYI YAYINDA
13
DÜNYA’DA BU HAFTA Bahar’ın İlk Sayısı
14
Doğru Firma Seçerken Nelere Dikkat Edilmeli?
15
E-Bisiklet Faciası: Bir Çocuk Hayatını Kaybetti