ÇOBAN GÜNLÜĞÜ

ÇOBAN GÜNLÜĞÜ

ABONE OL
August 2, 2025 09:22
ÇOBAN GÜNLÜĞÜ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Gayet sıcak bir yaz ikindisinde evinden çıkan deli Ümüt gözlerini kısıp harman yerinin ötesindeki ekinlerine bir göz attığında ne görsün, çoban Remzi’nin koyunlar onun tarladaki ekinin içinde geziniyorlar. Hemen duvara takılı ucu demirli sopasını (Övendere) kaptığı gibi tarlasında yayılan koyunları kovalamaya koşar. Köylüler, her zaman kavgacı, aksi, asabi olduğu için onun ardından Deli Ümüt diye konuşurlardı. Mümkün olduğunca onunla muhatap olmamaya gayret ederek köyde asayişi temin ederlerdi. Ne yazık ki sıcaktan bunaldığı için azıcık serin çimenlere uzanan çoban Ramiz uyuyup kalınca koyunlarda elin ekinine girmişti. Koşarak gelen Deli Ümüt elindeki demir takılı sopayla Ramizi dürterek uyandırıyor “koyunlarını tarlama koymaya utanmıyor musun?” diyerek uyku mahmuru çoban Ramiz’i kurumuş darı döver gibi dayaktan gebertiyor.

Feci şekilde canı yanan Ramiz şikayetçi oluyor, soluğu mahkemede alıyor. Karşısına gelen Deli Ümüt’e hakim cezasını yazarken devamlı “kullanılan sopada demir aksamı olduğu için şu kadar ceza… demir aksamı olmasaydı bu kadar..” diye kanundan kuraldan baya bir tafsilatlı bilgi veriyor. Cezasını ceremesini çeken deli Ümüt bir zaman sonra tarlasında yine koyunları yayılırken görüyor, çok öfkeleniyor. Yine ucu demirli sopasını kaptığı gibi koşarken aklına sopanın ucunda takılı olan demir aksamı geliyor, demir aksamı yüzünden yediği cezayı hatırlıyor. Derhal ayağının altında ezerek demiri kırdırıp atıyor.  Çimenlerin üzerinde uyumakta olan Ramiz’in baş ucuna gelip sopasıyla dürtüp uyandırıyor. “Bak bakayım sopanın ucunda demir aksamı var mı?” diye soruyor Ramiz başına geleceklerden habersiz, şaşkın “yok” diyor. Deli Ümüt sopanın öbür ucunu da çevirip demir aksamı olmadığını onaylattıktan sonra “bu sefer buna da ceza yok” diyerek koyunlarını tarlasına sokan Remzi’ye yine dayak atıyor.

    Dağlarda koyun güderken başına gelenleri pürneşe anlatan başka bir çobanımızın hatırası. “Bir gün koyunlarımı topladım köyden baya uzakta dağlara gütmeye götürdüm. Yanıma yemeğimi, ekmeğimi, lazımlık eşyalarımı taşısın diye katır gibi kocaman eşeğimi de aldım. Dağlarda gezip dolaşırken koyu gölgeli bir ağacın altında mola vermiştik. Yakınlarda başka çoban arkadaşlarla buluştuk konuşup, koyunlarımızı ayırıp takip ederken vakit geçmiş, geri döndüğümde eşeğim heybedeki ekmeğimi yemiş gördüm. Kalanları yemesin için yularını ağacın yüksekçe bir dalına bağladım ve tekrar koyunlarımla ilgilenmeye döndüm. İşim bittikten sonra eşeğimin yanına geldiğimde onu ağaçta asılı buldum. Hayvan uzun yularıyla ağacın etrafında dönüp dolanırken yular boynuna dolanmış, ölmüş. Yapacak bir şey yoktu, köyden kepçe çağırdık, kocaman eşeğime gayet geniş bir mezar kazdık ağacın altına gömdük.

   Aradan birkaç yıl geçti yine aynı mevkide başka çoban arkadaşlarla koyunlarımızı güdüyorduk. Gece vakti biraz uzağımızda olan eşeğimin gömülü olduğu yere kocaman bir kamyonetle beş-altı adam geldiler. Biz olduğumuz yerden ne olduğunu anlamak için saklandık görünmedik. Meğer adamlar hazine avcılarıymış. Başladılar küreklerle bizim eşeğin gömülü olduğu mezarı kazmaya. Biz çobanlar orada neyin gömülü olduğunu bildiğimiz için hallerine kıs kıs gülmeye başladık. Hep beraber, gecenin karanlığında hazine bulma ümidiyle hararetle gömüyü kazarlarken ilk önce önlerine eşeğin kafası çıktı, korkudan ödleri patladı sanki. Ayakları birbirine dolaştı, kaçacak yer aradılar, apar topar arabalarına binip kaçtılar.”

  Rahmetli Türkücü Özay Gönlüm’ünde bir çoban hikayesi vardır. Özetle, köyün Çobanı Mustafa Ali koyunlarını gütmeye gidince köyde düğün kurulur. Çobanın karısını köylü kadınlar küçümserler düğünde oynatmazlar. Kadın akşam koyunları köye getiren kocasına şikayet eder “beni düğünde oynatmadılar” der. Ertesi günü sabah Mustuvaali  koyunları gütmek için kılını kıpırdatmaz. Koyunlarda köylülerde perişan olurlar, “noolur Mustuvaali” diye yalvarırlar. O da şartını söyler” benim garıyı düğünde oynatırsanız goyunları güderim, oynatmazsanız giderim” demiş. Neticede anlaşmışlar, sözlerini tutmuşlar, çobanın karısı düğünde akşama kadar istediği gibi oynamış eğlenmiş, lakin akşam sürüyü getiren çoban evin anahtarını ve karısını evde bulamamış, ararken karısını köyün meydanında düğünde oynarken bulmuş. “Şu evin anahtarını ver gari” diye hanımına bağırmış. Hanımı oynamaya devam ederken kocasına belinde bağlı duran anahtar destesini kastedip “çözde al Mustuvalii..çözde aal” diye bağırırmış.   

   Çobanlık mesleği önemini kaybetmiş sanki, temiz havada, dağlarda ovalarda insanlardan uzak hava çeke çeke gezip dolaşmak, hayvanlarla dertleşip anlaşmak artık kimseye cazip gelmiyor. Belki güdüp getirdiği hayvanlardan gelen kazanç az veya hayvanlarla beraber köyün dışında bir yerlere gidiş-dönüş yorucu olduğundanımdır bilinmez, kavalını çala çala gezen çobanlarımızın nesli de tükenmek üzere benden söylemesi.                                                 

Pembegül Abla

Yazar Hakkında

PEMBEGUL ABLA MELBOURNE

En az 10 karakter gerekli