ASKER  HASAN

ASKER HASAN

ABONE OL
May 23, 2022 22:29
ASKER  HASAN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

     İlk zamanlarda herkes dehşete düşürse de Ukrayna-Rusya savaşı adiyattan oldu sanki. Evlerinde aileleriyle sakin hayatlarını sürdürmekte olan bir ülkenin masum sivil insanları bir anda yerinden yurdundan canından olmaya başlıyor ve dünya bir şey yapamıyor. Balığın karnındaki Yunus Aleyhisselam misali, bütün dünya bir araya gelse de Rusya’yı durdurmaya Ukrayna’yı kurtarmaya insanoğlu güç yetiremiyor. O çok güçlü sandığımız Amerika ve Avrupa ülkelerinin de ne kadar aciz olduklarını üzüntüyle görüyoruz. Bu dehşetli savaşa en ummadığımız bir zamanda yakalandık

   Galiba 1980 yıllarıydı Irak ve İran sekiz yıla yakın süren bir savaşa girmişlerdi. İlk zamanlar aynen şimdiki gibi insanlar dehşetle haberlerden iki ülkenin savaşını takip ederlerken günler geçtikçe unutuldu, dikkatler başka yerlere kaydı gitti. Savaşın dehşeti, ateşi de yıllar geçip birçok insan öldükten sonra uyduruk bir barışla söndü gitti. Ben o günlerin gayet mahzun bir şahidini tanıyorum. Onunla o günleri ne zaman konuşsak onun adına çok üzülürüm. Geçen anneler günüydü, yine çok üzgündü, bize “annemi hatırladım çok ağladım. Annem sağ mı ölümü bilmiyorum, onu son defa görmeyi çok isterdim” dedi. Hasan, İranlı asıllı bir Avustralya vatandaşı. Onun acılarla dolu hikayesini sizlerle paylaşmalıyım diye düşündüm.

 “Benden önce iki abim savaşa gittiler ve iki yılın ardından abimler terhis olup geldiklerinde evde Humeyni hakkında olumsuz konuşmaya başladılar. Babamız ülkenin tek söz sahibi adamı Humeyni’yi çok severdi. Abilerim olumsuz konuşunca onlara kızar kırbaçla döverdi. Hepimiz onun adamını sevmek zorundaydık. Abilerimden sonra iki yıllık askerlik sırası bana geldi. Savaş başladığı zamanlarda askerlere ve ailelerine devamlı şehit olmanın faziletlerinden anlatıp “savaşırken şehit olursanız şehidin ailesine bir araba ve bir ev bağışlanacak’’ diye vaatler yapılıyordu. Aslında ailemizin geniş ekin tarlaları, bağımız bahçelerimizle huzurlu bir hayatımız vardı. Ama söylendiğine göre düşmanlar ülkemize, Humeyni’mize kastetmişlerdi ve Allah için savunmamız gerekiyordu.

Orduya katıldıktan itibaren evimi ailemi bir daha hiç göremedim. Her taburun onları coşturacak, dini söylemlerle savaştıracak imamları vardı. Devamlı bize şehit olmanın sevabından, vatanımız için küffarla savaşmamız gerektiğinden anlatır dururlardı. Bizi ateşin ortasına attıkları bir zamanda en az üç yüz arkadaşım gözlerimin önünde vuruldu öldüler. Birkaç kişi canımızı zor kurtarıp karargâha dönebildik. Bizi savaş meydanlarına süren imam en arkalardaydı ve ona hiçbir şey olmamıştı. Çok kızdım ona “bütün silah arkadaşlarım öldüler, haydi sende en önde git sende şehit ol neden arkalarda duruyorsun“ dedim bana cevap veremedi. Sonraki günlerde imamın kaçıp gittiğini gördüm. Çok zor şartlarda ailemi evimi özleye özleye iki seneyi tamamladım. Sonunda terhis günü gelmişti. Akşamdan eşyalarımı topladım. Sevincimden sabaha kadar uyuyamadım. Erkenden kalktım ama vakit geçmek bilmiyordu. Güzelce tıraş oldum, banyo yaptım, üstümü giyindim, saat yediye beş-on dakika kalmıştı evime gidecektim. Bir anda kıyamet koptu sanki, bomba ve silah sesleri gümbürtüler arasında etrafımız Iraklı askerlerle çevrildi. Eve gideceğim için elimde silah yoktu apansız ellerimi havaya kaldırdım. Ama yanımda yöremde elinde silah olan bütün arkadaşlarım anında vurulup şehit oldular. O gün esirlik hayatım başladı. Iraklılar sağlam ve yaralı bütün askerleri kamyonlara doldurup hapishanelere götürdüler. Aç susuz iki sene işkence altında yaşama savaşı verdik. Esirlerin ölüp azalması için çok eziyet ediyorlardı. Her gün işkence görüyorduk.

Masraflı olduğu için ölüm mangası her gün bir grubu infaz ediyordu. Bir akşam sekiz-on kişi bizi dışarıda sıraya dizdiler, ellerimizi bağladılar gerekeni yapacaklardı. Biz “bari öldürmeden önce bırakın bir abdest alıp namaz kılalım” dedik. Önce inanmadılar, ısrar edince izin verdiler. Hep beraber ölmeden önce son abdestimizi aldık namaza durduk. Meğer Iraklı askerlere de bizim kafir olduğumuzu söylemişler. Bizler namaz kılınca aynı dinden olduğumuzu fark ettiler. Bize karşıdaki dağları gösterip “sessizce kaçın gidin buralardan” dediler. Dağlardan yürüyerek çok zor şartlarda Ürdün’e gittik. Orada biraz kaldıktan sonra Türkiye’ye geçtik. Sınırda bize İran’a dönmek ister misiniz diye sordular.  İran’da asker kaçağı muamelesi göreceğimden korktum ülkeme geri gidemedim. Yıllar sonra kayıtlara şehit olarak geçtiğimi de öğrendim.  Böylece kardeşlerim bir ihtimal babam da Rahmetli olduğu için mallara, mirasa ortak olmayayım diye benimle telefonda görüşmediler. Annemle de görüştürmediler, böylece ailemle, ülkemle bütün irtibatım kesildi. Savaş bütün hayatımı mahvetti” dedi.  Hasan’ın hayat hikayesinin devamını başka bir yazımda anlatayım İnşaallah    

Pembegül  Abla

Yazar Hakkında

PEMBEGUL ABLA MELBOURNE

En az 10 karakter gerekli