Terörün Hesaplayamadığı Refleks

Terörün Hesaplayamadığı Refleks

ABONE OL
December 23, 2025 11:54
Terörün Hesaplayamadığı Refleks
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Terörün Hesaplayamadığı Refleks: Birlikte Yaşama İradesi

Terörün başarısı, yol açtığı yıkımla değil; toplumun ona verdiği tepkiyle ölçülür. Hannah Arendt’in altını çizdiği gibi, şiddetin amacı ikna etmek değil, hükmetmektir. İkna edemediği yerde korku üretir; düşünme kapasitesini felç eder ve bireyleri refleksif tepkilere sürükler. Bu nedenle terör, yalnızca bir güvenlik sorunu değil; toplumların sağduyu, muhakeme ve birlikte yaşama kapasitesini hedef alan planlı bir müdahaledir. Modern toplumlarda terörün asıl hedefi bedenler değil, toplumsal reflekslerdir. Kimliklerin sertleşmesi, insanların birbirine şüpheyle bakması ve gündelik hayatın içindeki güvenin zedelenmesi amaçlanır. Asıl mesele, eylemin kendisinden çok, eylem sonrasında oluşan atmosferdir. Terör, toplumu korkuyla düşünemez hâle getirmek ister; reflekslerin aklın önüne geçmesini hedefler.

Avustralya bu açıdan sosyolojik olarak dikkat çekici bir örnek sunar. Farklı ırkların, dinlerin ve kültürlerin uzun süredir bir arada yaşadığı bu ülkede toplumsal uyum, ideolojik sloganlarla değil; sessiz bir karşılıklı kabul anlayışıyla kurulur. Yahudi cemaatlerin dini bayramları, Budist festivaller, Hristiyan kutlamaları ya da Müslüman toplulukların ibadet günleri kamusal alanda olağan hayatın doğal bir parçasıdır. Bu çeşitlilik, çoğu zaman bir tehdit olarak değil, gündelik yaşamın sıradan bir gerçeği olarak algılanır.

Tam da bu nedenle Avustralya gibi toplumlar, terör açısından zor hedeflerdir. Çünkü korku hızla yayılmaz, refleksler kolayca yön değiştirmez. Toplumsal tepki, kimlikler üzerinden değil; davranışlar üzerinden şekillenir. Kolektif cezalandırma refleksi zayıftır. Bu durum, terörün en çok ihtiyaç duyduğu genelleme ve kutuplaşma zeminini boşa düşürür.

Terör yalnızca eylemle değil, anlatıyla güç kazanır. Medyanın kullandığı dil, olayları hangi başlıkla verdiği ve hangi görüntüleri tekrar tekrar dolaşıma soktuğu son derece belirleyicidir. Sosyal medya ise bu süreci daha da hızlandırır. Özellikle gençler, bağlamından koparılmış görüntüler ve kısa mesajlar üzerinden refleks üretmeye itilir. Böylece terör, fiziksel etkisinden çok daha geniş bir psikolojik alanı işgal eder.

Bu noktada İslamofobi, terörün doğal bir sonucu değil; terör sonrası inşa edilen algının en görünür biçimlerinden biridir. Korku belirli bir kimliğe yönlendirildiğinde, toplum içi güven hızla aşınır. Oysa bu yönlendirme, terörün kendisinden bağımsız bir söylem alanıdır ve çoğu zaman sonradan üretilir.

Terör eylemleri plansız değildir. Aksine, toplumu kışkırtmayı, karşı karşıya getirmeyi ve güven duygusunu zayıflatmayı hedefleyen bilinçli stratejilerin ürünüdür. Ancak bu planların çoğu zaman hesaba katmadığı bir unsur vardır: Gündelik hayatın içinden çıkan gerçek insanlar. Ahmet El Ahmet gibi bireyler, terörün en zayıf noktasıdır. Çünkü terör, korkunun zincirleme biçimde yayılmasını bekler; tereddüt etmeden gösterilen insani tepki ise bu zinciri kırar. Şiddetin hükmetme arzusunu boşa çıkarır ve planlanan senaryoyu işlemez hale getirir.

Avustralya örneği şunu gösterir: Toplumsal huzur yalnızca yasalarla ya da güvenlik önlemleriyle korunmaz. Asıl belirleyici olan, gündelik hayatta sergilenen sağduyu, temas ve sorumluluk duygusudur. Şiddet ikna edemediği yerde hükmetmek ister; ancak hükmetmek yalnızca korkunun egemen olduğu toplumlarda mümkündür. Korkunun hızla yayılmadığı, reflekslerin kolayca yön değiştirmediği toplumlarda terör amacına ulaşamaz. Bu nedenle terörle mücadele, yalnızca güvenlik politikalarının değil; medya dilinin, toplumsal bilincin ve birlikte yaşama kültürünün de meselesidir.

Yazar Hakkında

NURCAN KIRAL
NURCAN KIRAL

En az 10 karakter gerekli