Sever diye ona ne güzel birisiyle zeytin yollamıştık. Ismarladığımız vatandaş en iyisinden beş kilo salamura yeşil zeytin almış, iletmiş. Biz iyi bir iş yapmış olmanın huzuruyla yaşarken sonradan yanına vardığımızda “ben o zeytini yiyemiyorum çok sert, sanki dişlerimi kıracak gibi” dedi. “No problem” dedik pazara gittik söyle yumuşak az tuzlu yemesi hoş leblebiden biraz büyükçe siyah sele zeytini aldık, sevinçle “bak bu sefer sana gayet yumuşak bir zeytin aldık” dedik. Birkaç gün sonra “ne biçim zeytin almışsınız ufak ufak, yiyeceğim derken ağzıma getirip götürmekten kollarım yoruldu yiyemedim” dedi. Çok mahcup olduk, yürümekten çabuk yorulduğu için onu çarşıya da götüremezdik. Dinar pazarına gittiğimizde bu sefer bütün zeytincileri dolaştık, zeytinleri titizlikle inceledik. En son bir zeytinciye meramımızı anlattık “bize şöyle doksan yaşlarında bir dedenin yiyebileceği yumuşaklıkta ve irilikte, az tuzlu güzel bir zeytin ver, aman küçük taneli olmasın dedemizin yerken kolları yoruluyor” dedik. Zeytinci çok anlayışlıydı en az yirmi çeşit zeytinin içinden “size Tavşan Yüreği zeytini vereyim, orta boyda, az tuzlu ve gayet yumuşaktır” dedi ve bize tattırdı. Artık dede belki beğenmezse diye çok çok alamıyorduk, birkaç kilo aldık dedemize takdim ettik. Sonradan galiba memnun kaldı sanki, olumsuz hiçbir şey demedi.
Yaşlılarımız uzun yıllar yaşamış olmanın etkisinden olsa gerek gayet yorgun bazen hasta bazen çok hassas, alıngan bazen de duygusal gözleri yaşlıdırlar. Onlara yardım etmek, onları ziyaret etmek, onların hallerine kızmadan sabretmek Allah katında ibadettir. Bunu bize başta Peygamber efendimiz haber veriyor, yaşlılarımıza en basitinden üff… bile demeden bakıp ilgilenmek cennete girmeye vesiledir İnşaallah. Yaşlılarımız eskiden yaşadıklarını en ince detayına kadar hatırlayıp anlatırlarken bazen de çok unutkan olabiliyorlar. Aynı şeyi unutup tekrar tekrar anlatabilirler, sorabilirler, bıkmadan sabırlı olmak lazım. Bizler yaşlandığımızda ne hallerde olacağız Allah bilir. Bir tanıdığım” babam yanımızda yaşarken “benim paramı çaldınız” diye tutturdu. Ona güzel güzel parasını almadığımızı anlatmaya uğraştık. Bu iftira yetmezmiş gibi diğer kardeşlerime de bizi şikayet etti, ispatlanması mümkün olmayan bir şeydi, ilk zamanlar çok zorumuza gitti. Sonradan aynı şeyleri başka bir kardeşim hakkında da söylemeye başlayınca suçsuzluğumuz anlaşıldı. Her zaman deriz “Allah yaşlıya da o’na bakana da yardım eylesin”. Ama bir evde barınan güzelce bakılan bir yaşlı varsa Allah Celle Celaluhu Rahmetini bereketini o haneye sağanak sağanak yağdırırmış. Ne ki artık yaşlılarına can-ı gönülden bakıp sabreden insanlar türlü sebeplerden çok azaldı. Doksan üç yaşında intihara teşebbüs eden bir yaşlı kadının kurtarıldıktan sonra hastanede baş ucunda nöbet tutan bakıcısı “ah be kadın zaten haplarla ilaçlarla yaşıyorsun, ölmek için ne acele ediyorsun” diye söylenmesi de beni hayret ettirdi. Yaşlılar çok hassas duygusal olur, onlarla konuşma üslubumuza, ses tonumuza da çok dikkat etmek lazım, kim bilir neye üzüldü, kırıldı. “Günaydın Mehmet dede” denmesinden hoşlanmayan yaşlılar var. Veya yürümekte zorlandığı halde baston veya yürüme aleti kullanmaktan kaçınan çok yaşlı biliyorum. Düşme pahasına bir şeylere tutunarak yürüdüklerinin görülmesinden hoşlanmıyorlar. Bunlara dikkat edip hassasiyetlerine anlayışlı olabilsek ne güzel olur.
Fıkra gibi bir gerçek hikaye, bir bayram günü en küçüğü seksen yaşında, seksen beş, seksen dokuz, doksan yaşında dört yaşlı kardeş bir araya gelmişler. Bayramlaştıktan sonra üç kardeş seksen yaşında olana “içimizde en küçüğümüz sensin, haydi çayları sen yapacaksın” demişler. Avustralya devleti yaşlılara evlerinde bakım hizmetleri başlattı. Haftada bir-iki sefer eve ücretli insanlar gelip yaşlıların ihtiyaçlarını azami ölçüde gidermeye çalışıyorlar, Allah zeval vermesin. Sonra sağlığı elverenleri Community Centre’lerde kendi dillerinde toplantılara taşıyorlar. Biraz insan görüp konuşmanın onlara iyi geldiğini gözlemledim. Ama çoğu akşam olup kapılarını örttüklerinde yalnızlar. Komşularını “sabah olduğunda kapı önündeki ışığım kapanmadıysa bilin ki ben ölmüşümdür, hemen oğlum gile haber verin” diyenler var. Hiç unutmam bir teyze evlatlarının, torunlarının onsuz restorana gitmiş resimlerini görünce “beni yanlarında götürmediler” diye hüngür hüngür ağlamıştı. Başka bir nineye de arabada giderlerken oğlu “bak burası yaşlılar evi, senin yaşın ilerlediğinde seni buraya getireceğiz, çok rahat yerler” demiş diye ninecik baya bir travma yaşamıştı. Karamsar bir tablo çizmek istemezdim amma herkesin kendince haklı sebepleri var, kimisi çalışmaktan, kimisi uzakta olmaktan, bazısı kendi ev telaşından yaşlısına layıkıyla bakamayabiliyor. Ama sayısı çok az olan bir grubu henüz yazmadım, yaşlısına hiç incitmeden sabırla iyilikle düzenli olarak bebek gibi bakan bakabilen çok güzel insanlarda var diyecektim.
Pembegül Abla
Hayat insana herseyi gösteriyor zamanla kimse ben genç kalacagim gençliğine güvenmesin