Öyle ki akıllı telefonlar akıllarımızı başımızdan aldı. Artık en yakınlarımızın numarasını ezberlemek, tek tek numaralara basmak, daha birçok şey için hiç uğraşmak gerekmiyor. Telefondaki ilgili işaretin üzerine bir tık yetiyor. Yazmak istemiyorsanız o sizin için yazıyor, okumak istemiyorsanız bir dokunuşla okuyor. Anlamıyorsanız tercüme ediyor. Bulamıyorsanız arayıp buluyor, gidecekseniz yolu tarif ediyor. Artık akla, fikre gerek kalmadı gibi.
Teknolojinin hayatlarımızı bunca etkilemesine dünden razıyız “çünkü hayatımızı, işlerimizi kolaylaştırıyor” diyerek çok sıkı sahip çıkıyoruz. Ama, elektriğin olmadığı bir anda telefonun şarjı bitiverirse hayat adeta durur. Yoldaysanız gidemezsiniz kalırsınız. Çarşıdaysanız alışverişlerinizi ödeyemezsiniz. Acil bir durum için bir yerlere yakınlarınızın numarasını yazmadınızsa veya ezberlemedinizse kimseyi arayamazsınız. Allah muhafaza telefonu suya düşürseniz veya kaybetseniz büyük felaket o zaman başlıyor. Kimlikler, banka detayları, tarihler, resimler hatıralar her şey bir anda yok oluyor yani. İnsanlar işte o zaman çok panikliyor, mahvoldu hissine kapılıyor. Zaten yenilerde birçok insanda cep telefonum olmazsa yaşayamam sendromu başlamış.
Ne olursa olsun, saymaya çalıştığım bu birkaç olumsuzluğun hiç birisi umurumuzda değil. Adam gerçek hayatta en yakınındakine selam vermeye üşenir ama oturduğu yerden herkese Cuma mesajı yollamak suretiyle bir anda dini vecibesini hallediverir. Gerçek hayatta yapayalnız, hatta kimselerin dinlemek istemediği silik insanlar telefonları sayesinde oturdukları yerde değişik platformlarda bilgiçlik taslayıp ahkam kesebiliyorlar. Nasıl olsa orada onları kimse tanımaz bilmez değil mi? Ev hanımı dersin ama yediği, yemediği, gezdiği, bilmediği her şey internet ortamında. Birçok insan gerçek hayatta toplum içinde gösteremediği, konuşamadığı ne varsa akıllı telefonu aracılığıyla ortalıkta. Bir ihtimal gerçek ortamda utanacağı, mahcup olacağı bir durumu cep telefonunda çekinmeden cesurca sergilemekten hiç çekinmeyenler de çok. Bu akıllı telefonlar dan kaynaklanan utanmaz arlanmaz müthiş bir öz güven patlaması yaşıyor insanoğlu. Aslında uzaklardan birisiyle haberleşmek, görüşmek çok güzel bir şey ama kimliğimizi karakterimizi bozmadan, en dürüst halimizle olsa daha güzel olmaz mı? Dilsiz ve sağır bir tanıdığım var, geceye gündüze bakmadan canı sıkıldıkça telefonumu çaldırır. Konuşamayız, bakışırız, ona biraz bahçedeki çiçekleri gösteririm, o da bana içtiği çayını gösterir, gülümseriz ve bay bay ederek vedalaşırız. Akıllı telefon sayesinde anlaşırız yani.
Ne güzel akıllı telefonlar sayesinde ders okuyup toplantı yapabiliyorsunuz, konferansa katılıyorsunuz, birçok farklı aktiviteyi takip edebiliyorsunuz. Ailecek görüşme grubu kurup sadece kendi aile fertlerinizle bir anda haberleşip resim, müzik, tebrik, kutlama paylaşabiliyorsunuz. Ama birçok paylaşımlarda insanların izni, rızası alınmadan resimleri videoları ilginç veya komik diye ortalığa bırakıveriyorlar. İzinsiz paylaşımlar hem kanunen yasaktır hem de kul hakkına girer. Geçenlerde tanıdıklarımın olduğu bir gruba girmiş bulundum. Herkes pür neşe, konular komik, davetler, dilekler o biçim kibar, nazik, anlayışlı. Bir anda iki yüz-üç yüz mesaj yağıyor. Görünüşte herkes ortamdan mutlu. İşi gücü boşlamışlar yalnızlıklarını gruplarda gidermeye çalışıyorlar. İyi hoş da yanı başında anası-babası belki kocası veya çocuğu var, komşusu da olabilir. Onlarla konuşmak hasbihal etmek yok. Varsa yoksa gece gündüz gruba yazarak veya konuşarak laf yetiştirmek. Anayı-babayı aramak şöyle dursun, başkalarına harcadığı uzun vaktin birkaç dakikasını onlara vermeye sabır yok.
Artık insanlar gerçek hayatta birbirinin yüzüne hiç bakmıyorlar maalesef. Evlerde herkesin başı öne eğik ev halkı neredeyse yemek sofrasında bile telefonuyla meşgul. Misafir geliyor “aman çok acil bir görüşmem var deyip içeri telefonla girip saatlerce iş görüşüyor, işi hallediyor mu bilinmez ama misafirliğe gittiği ev sahibiyle görüşmüyor. En tehlikeli yer trafik lambasında, bazıları pervasızca belki de öleceğini bile bile yine telefonunda. Şimdi ben nasıl “akıllı telefon aklımızı başımızdan almış” demeyeyim. Bu konuda sen ne yapıyorsun abla diye akla bir soru gelebilir. Eğer dikkatli olmazsak küçük kliplere, görsellere, konulara bakayım derken telefonlarımızın bizi feci şekilde esir aldığını hissettim. Şöyle ki zamanın nasıl geçtiğini fark edemiyorsunuz, birçok önemli şeyi kaçırabiliyorsunuz. Bu durumdan kurtulmak yani bağımlı olmamak için çok düşündüm ve güzel çareler buldum. Cep telefonumu elime alıp oturacağım yerlere “bunlar mutlaka okunmalı” diye güzel kitaplar koydum ve telefonla oyalanmak yerine kitaplarımı okumaya koyuldum. Renkli iplerden tığla yapılan kolay bir örnekten kocaman bir battaniye örmeye başladım. Sehpanın üzerinde her an elimin altında hazır bekletiyorum, her telefonu elime alacağımda battaniyemi örüyorum. Bahçede hediyelik çiçekler yetiştirmeyi de deniyorum. Özetle cep telefonum benim hayatımda benim müsaade ettiğim kadar azıcık yer tutacak, ondan daha mühim işlerim var çünkü.
Pembegül Abla