MERHABA İZMİR

MERHABA İZMİR

ABONE OL
June 18, 2025 23:19
MERHABA İZMİR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Annem babam ve dört kardeş kamyon şoförünün yanına nasıl sığdık hala emin değilim. Uykumuzun en çok olduğu bir vakitte ailecek bir kamyona bindiğimizi hatırlıyorum. Sokak ışıkları bitip her yer karanlık olunca annemin kucağında gözlerim kapandı gitti. Ne zaman geldik ne zaman sabah oldu bilmiyorum. Hiç bilmediğim bir evde gözlerimi açtığımda Muğla gibi küçük bir kazadan İzmir’e taşınmışız. Kamyona zaruri miktardaki eşyalarımız yüklenmiş, evlerinde tütün dizen komşularımızdan, bahçesinde arkadaşlarımızla oyun oynadığımız küçücük evimizden habersiz, elveda sız İzmir’e Merhaba demişiz, haberim yok.

   Yattığım yerden hemen perdesiz pencereye koştum. Şimdiyle kıyaslandığında pencereden gördüğüm her şey benim için hem bir ilkti hem de çok ilginçti. Birkaç siyah önlüklü, beyaz yakalı çocuk çantaları elinde okula gidiyorlardı. Sokak geldiğimiz yere göre çok kalabalıktı. Ötelerden küçük bir el arabasını sürerek kısa boylu bir adam geldi. Çocuklar etrafına üşüştüler. Arabanın içindeki camekana bakıp bir şeyler istiyorlardı, karşıdaki kapılardan anneleri geldi onlara minik naylon tabaklarda “aşureymiş” bir şeyler aldılar kaşıkla yedirdiler. Çok süslü bir at arabası şıngır şıngır ses çıkarıp sokağın ortasından geçti gitti. Karşımdaki camekanın içinden çadır gibi duran bir tül açıldı içinden bir kadın ve kucağında kızıl saçlı şirin bir kız çocuğu göründüler. Çadırın kenarındaki bölümde saçları kıvırcık uzun bir adam metal kesip ayırmakla meşguldü. Sonradan öğrendim, orası onların hem evi hem de iş yeriymiş. O adama hep oyuncakçı amca derlerdi, bilezik şeklindeki metallerden almamıza kızmazdı.

   Annem yerleşmeye çalışıyordu sanki, ben pencerenin önünden bir türlü ayrılamıyordum, Gözlerimin önünden akıp giden her şey seyredilmeye çok değerdi. Karşıdaki boş arsanın yanındaki evden saçı sakalı uzamış darmadağın bir adam çıktı, ön taraftaki kocaman siyah köpeği sevdi, etrafına sırıtarak baktı, çocukların başını okşadı evine geri girdi. Almanya da çalışırken “karın başkasına gitti” diye yalan haber gelmiş, üzüntüden aklını oynatmış, mahallenin sarhoşuymuş o. Her zaman pencereden baktığım da onu siyah köpeği severken görürdüm. Geldiğimiz yerlerde görmediğimiz tarzda şalvarlar giymiş başları yazmalı kadınlar göçmenlerdenmiş. Mahallede çok varmış o göçmenlerden. Akşam yemeğinden önce acıkan çocuklarına salça sürülmüş ekmek verirlerdi. Günler sonra annemden bizde salçalı ekmek isteyip denedik ama tadı hiç hoşumuza gitmedi.

  Sokağın başından geniş el arabasını iterken “domatees..bibeer,,patlıcaan..” diye bir adam gelmeye başladı. Bazı pencerelerden kadınlar başlarını uzatarak “kaç para” diye soranlar oldu. Adam fiyatını söyleyince birkaç hanım ellerinde kaplarıyla almaya geldiler. Ondan sonra sokaktan taze, çıtır gevrek, meyve satanlar, eskileri alıp mandal verenler, seyyar kalaycılar, çiğdem satanlar sırayla geçip durdular. Bir ara sokağın dolusu manda sürüsü geçti. Herkesi “kenara kaçın” diyerek önden birkaç kişi uyardılar. Mandaların kocaman boynuzları vardı. Daha sonraki günlerde elinde defiyle burnu zincirli ayı oynatan adamda geldi. Mahalle bir anda şen şakrak oldu, herkes ayı görmek için sokağa fırladı. Def çalarak yaptığı gösterinin sonunda hırpani adam defini ters çevirip ayısı için kuru ekmek ve bahşiş topladı.

      Yeni bir şehir, yeni bir mahalle olduğu için annem bizi kesinlikle dışarıya çıkarmıyordu, bütün eğlencem dışarıya bakmaktı. Pencereden sokakta olan biteni seyretmeye kendimi o kadar çok kaptırmışım ki annem, kardeşlerim ne yapıyordu, nasıl yerleştik hiç hatırlamıyorum. Macuncu, baloncu, dondurmacı gibi sırayla değişik satıcılar geldiğinde bütün çocuklar etrafını çevreleyip almak tatmak istiyorlardı. Ben onların bir kenarda iştahla yemelerini de seyrediyordum. At arabasıyla karpuz satan bir adam geldi, atı sokağın ortasına pisledi, ardından karpuzun tadına bakan birisi kabuğunu orta yete fırlattı attı, bir adam yürüyüp giderken ikinci kattan bir kadın leğenden aşağıya su serpti, adam pis suyla ıslandı çok kızdı kadına bağırdı. Birisi hortumla su sıkıp sadece kendi kapısının önünü yıkadı. Arada geçen bisikletler çok aşırı süslüydü, geçerken zevkle zillerine basıp duruyorlardı. Mahallede hemen herkes terlikle geziyordu. İnsanlar balkondan, bakkaldan, sokağın başından ve sonunda uzun uzun bağırarak konuşuyorlardı. Ortam geldiğimiz beldeyle kıyaslandığında çok çocuklu ve çok gürültülüydü, herkes çiğdem çitliyordu.

   Biraz aksayarak yürüyen birisi geçerken çocuklar onu bağırarak tahrik ediyorlardı, oda dönüp hepsine taş atıyordu, sonradan “o mahallenin delisi” dediler. Oysa sadece biraz farklı yürüyordu. Akşam hava kararacağına yakın ortam biraz sessizleşince farklı makamdan semaya “yooortcuuu” diye bir ses yükselirdi. Omuzundaki sopanın iki ucuna terazi gibi tutturulmuş iplere takılı tepsilerde yoğurt satan adama sıra gelirdi. İsteyenlere durup tartarak yoğurdunu sokakta satıyordu. Bugünle kıyaslandığında gayet gri renkte olan hayatımıza evimize ve yerimize alıştıktan sonra bizde o curcunaya karıştık gittik, İzmirli olduk, merhaba İzmir dedik.

Pembegül Abla

Yazar Hakkında

PEMBEGUL ABLA MELBOURNE

En az 10 karakter gerekli