Ya Rabbi şükür yasaklar azıcık gevşedi bir nebzede olsa evlatları akrabaları görebileceğiz. Ne güzel insanca biraz insanlarla beraber olacağız. Belki pikniğe gideceğiz, belki beraber güzel bir sofrada buluşacağız, hepsinden geçtim konuşacağız gülüşeceğiz. Yenilerde yedi yaşlarında cici bir kızın yaş gününe gittim. Bütün çocuklar pastanın etrafına toplandılar ‘iyi ki doğdun’ şarkısı söylenirken çok mahzun oldular, yanan muma çocukların gözleri daldı gitti. Sanki eski coşkulu günlerini hatırlamışlar gibi geldi bana. Cici kıza pastayı üflemeyi hatırlattık.
“Arkadaşım senin derdin ney”
Maske takma mecburiyeti olmazdan önceleri bir gün balık almaya gittim. Alacağım balığı ısmarlarken gözüm Asyalı tipli tezgahtara takıldı. Yüz hatları fark edilecek kadar çok üzgün ve perişandı. Parasını öderken “arkadaşım senin derdin ney” dememek için kendimi zor tuttum. Zaten ondan sonra herkes maske takmaya başladı. Kimsenin yüz ifadesini ,sevinçlimi, üzgün mü, normal mi göremez olduk. Hatta tanıyamaz oldum. Korona ne kadar azalırsa azalsın, biteceği kesin değil. Onun için herkes maske takmak zorunda. Çantada arabada deste deste maskeyle gezer olduk.
Şu an Melbourne de mango sezonu. Her yerde taze mangolar satılıyor. Bir gün Coles’ten bir mango aldım. Tanesi üç dolar doksan dokuz cent olan mangonun fiyatını gören tezgahtar kadın gözlerine inanamadı bir daha kontrol etti. Bende ona “gördüğün fiyat doğru” dedim. Kadın bezgince “her şey çok pahalı oldu” dedi. Ne değiştiyse et, süt, meyve sebze her şeye az çok feci şekilde zam da geldiğini hepimiz görüyoruz. Tezgahtarla böyle konuşunca aklıma yakınımızdaki Laverton market geldi. Eskilerin yenilerin her şeyin bir arada satıldığı ne güzel bir marketti. Bu pandemi yasakları olmazdan önceleri hafta sonlarında alışverişe, eğlenmeye Laverton markete giderdik. Bu mevsimde açık olsaydı mangoyu kasasıyla on-on beş dolara alabilirdik. En son kapanmadan önce bir kasa muz beş dolardı. Laverton da en pahalı şeyleri ummayacağınız kadar ucuza alabilirdiniz. Ne yazık ki bütün hafta sonu marketleri pandemiden dolayı kapalı. Böyle olunca uzunca bir zaman evlerde kapalı kaldık. Geçende Aldi’de alışveriş yaparken bir kaç hanım bacı gördüm. Maskelerinin altından selamlaştık bana bezgince “naapalım evde otur otur bıktık, biraz hareket edelim diye buraya geldik” dediler. Bir çok insan bence sosyalleşme ihtiyacını kısıtlıda olsa alış veriş yerlerinde giderdi. Bir gün manavdan alacaklarımı aldım sosyal mesafeyi koruyarak upuzun sıraya girdim. Yanımdan eli bastonlu gayet yaşlı bir kadın elinde bir torbada birkaç portakalla sıranın arkasına yürüyordu. Göz göze gelince “istersen gel sıramı sana vereyim” dedim. Bana gülümseyerek İngilizce “hayır istemem sıraya gireceğim, çok vaktim var arkadaşım” dedi. Zamanlarımızı nasıl kıymetlendirebiliriz bu konulara biraz kafa yormakta lazım diyorum
Gıdalara talep yüzde 47 oranında artmış
-Yardım kuruluşlarının tespitine göre Pandemi zamanında Avustralya’da genel olarak gıdağa talep yüzde 47 oranında artmış.
-Gıda yardımı alan her on kişiden üçü daha önce hiç yiyecek yardımı almamış
-Yardımsever grupların tespitine göre bu pandemi döneminde çok acil yardım alması gereken iki grup oluşmuş. Birinci grup geçici (casual) işçiler, ikinci grup başka ülkelerden okumaya gelen talebelermiş.
-Gıda yardımı alan yüzde otuz beşlik grup bu yardımlar kesilince ne yapacakları konusunda bir planlarının olmadığını, ne yapacaklarını bilmediklerini belirtmişler.
-Belirtilen bu rakamlar gerçekten gıdaya ihtiyacı olan ve alan insanların rakamları değilmiş. Çünkü, esas ihtiyaç sahiplerinin önünde durumlarını ifade etmelerine üç türlü engel var diye de tespit etmişler.
Araştırmaya göre;
Yüzde 33’lük bir grup, el alem ne der, bizi gören başkaları ne düşünür diye utandığından çekindiğinden yardım talep etmiyormuş.
Yüzde 33’lük diğer grup kendi yağımızla soğanımızla kavruluruz , yardıma bağımlı olmak istemiyoruz diyen kısım.
Yüzde 33’lük diğer grupsa yiyecek yardımı almıyoruz çünkü bizden daha çok ihtiyacı olanlar olabilir diye düşünüp yardım almayanlarmış.