Geçen yıl Eylül ayında yazdığım, Kuzey Irak Kürt Bölgesinin yapacağı referandum nedeniyle bahsettiğim anlamda ve şimdi tanıtacağım kitaptan kimi alıntılar yapmıştım. Barış Ünlü’nün ‘Türklük Sözleşmesi, oluşumu, işleyişi ve krizi’ adlı 2018 basımlı bu kitabı alır almaz 400 sayfayı bir çırpıda (adeta) yutarak okudum. Nasıl okunmaz bu kitap?
Şu ana dek okuduğum ve beni her açıdan etkileyen kitapların başında geliyor bu kitap. Tüm ezberleri bozduğu gibi bilinen ve bilindiği zannedilen birçok bilgiyi, tanımı, anlamı ve birçok başka şeyi de değiştirdi bende. Tam anlamıyla sarsıcı ve etkileyici bir anlatım ve bilgi içeren, tarih kitabı tadında ama muazzam bir sosyal örgüyle anlatılan olay ve gelişmelerle açıkça bildiğimizi sandığımız bazı söz ve sözcüklerin arkasındaki anlam ve benzetmelerin neyi içerdiğini örnekler ve açıklamalarla tartışıyor bu kitap.
Adından anlaşıldığı kadarıyla ve şu anda uzaktaki ülkede söz konusu olan vatan, millet ve Kütahya türü akıl bozumu tartışmalarında, kimi kurum ve kuruluşların adındaki Türk sözcüğünün peşinde ve Afrin’e yönelik savaştaki afaki söylemleri, bu kitabı okuduktan sonra daha bir anlam taşıyor, taşlar yerli yerine oturuyor. Bir yerde Barış Süreci’nden Savaşa Karşı gelinmeyen sürece de bir açıklık getiriyor.
Daha önce yazdığım yazıda, söz konusu bir kaç paragrafla özün özü bazı şeyleri anlattığım için bunları tekrar etmeyeceğim.
Konuya bilimsel açıdan bakan yazar, kendisinin Türk olduğunu belirterek kimi korku ve tedirginliğini şöyle özetliyor kitabın başında:…son olarak, bu kitaptaki amacımın kimseyi küçük düşürmek, yetersiz, kötü ve suçlu hissettirmek olmadığını vurgulamak istiyorum, çünkü…’ Bu arada yazarın,7 Şubat 2017’de OHAL Kanun Hükmündeki Kararnameyle mesleğinden ihraç edildiğini bilmem bahsetmek gerekir mi?
Asıl olarak Beyazlık denen tartışmalardan yola çıktığını belirten (White supremacy) yazar daha sonra Müslümanlık ve son olarak da Türklük dediği sözleşmenin tarihsel olarak nasıl inşa edildiğini ve devletin oluşumunu anlatıyor. Daha sonraki kısımlarda, Türklük Sözleşmesi’nin sadece sözleşme içinde yetişmiş olanların değil, sözleşme dışında kalmış Gayrimüslimlerin ve Kürtlerin karakterlerini, bedenlerini ve kendilerini sunma biçimlerini nasıl şekillendirmiş olduklarını tartışıyor.
Başta belirtilen diğer bir açıklama da, Türklerin Türklük Sözleşmesi’ne dair ‘bilinçli bilgileri’ ve kendi Türklüklerine dair iç görüleri son derece yetersizken, Kürtlerin Türklük Sözleşmesi ve Türklüğe dair bilgilerinin son derece gelişmiş ve bilinçli olmasıdır.
Son bölümde de yazarın ‘Türklük krizi‘ olarak dillendirdiği güç ve imtiyaz kaybını inceliyor.
Kitapta denenen başka bir yöntem, birebir görüşme ve yazışmalardan da yararlanıyor. Bunun kitaba başka bir tat ve güzellik verdiği söylenebilir.
Kitaptaki dip notların fazlalığı bir şekilde okunmayı zorlaştırıyor. Ama bu herkese bağlı bir konum olarak, kimisinin anında kimisinin de sayfa sonunda okuması söz konusudur.
Ayrıca 30 sayfalık bir kaynakça ve dipnot listesi, yararlanılan kaynakların (hem İngilizce hem Türkçe) ne denli zengin ve doyurucu olduğunu belirtmekte yarar vardır. Eminim, birçok okuyucu, bu kaynakçada bahsedilen kimi kaynaklara ulaşmak ve okumak isteyeceklerdir benim gibi. Ama hemen bir notu yazmakta yarar vardır. İzmir’de gittiğim büyükçe ve tanınan bir kitabevinde, yazarın hiç başka bir kitabını bulamadım.
Gelecek hafta, kaldığım yerden, bu muazzam kitabın başka noktalarını açıklayacağım.