Ülkeler, toplumlar, dahası kültürler çağlar boyunca birbirleriyle sürekli bir iletişim içinde, karşılıklı bilgi, materyal, malzeme ve evliliklerle insani ilişkilerde bulunurlar, birbirlerini etkilerler, zenginleşirler ve öğrenirler. İnsanların birbirlerinden öğrenmesi kadar güzel başka bir şey var mıdır? Dahası, bu Ortadoğu gibi birbiriyle karışmış ve binlerce yıldır şöyle ya da böyle bir arada yaşamış toplumlar için daha da bir gerçekliktir.
Ama başka bir gerçeklik de son yıllarda atın iziyle itin izinin birbirine karışması gibi, kardeşiz diye, bir elin parmakları gibiyiz denen ortamların artık söz konusu olmamasıdır. Sağ olsun son 15 yılın iktidar anlayışı, uzak ülkede biriktirip ortaya koyduğu hamur, artık kokmaya başlamıştır. Bunun daha başka tarifi yoktur.
Şu andaki Türkiye denen ülkenin kültürel yapısı ve değişik insan etmeni bilinen bir gerçekliktir. Böyle olmasına karşın birileri kalkıyor, bazılarını kendi ülkelerinden kovmaya çalışıyorlar, bu yetmiyor, cenazeleri bile defnettirmiyorlar. Tüm hükümet ve siyasi yetkilileri, polis teşkilatını her şeyin başına koyan iktidar ne hikmetse bu rezalete, başka rezaletler gibi bakıp sadece sırıtıyor.
Bu insanlık karşıtı aklı ve düşünceyi, vahşeti herkes seyrediyor.
Anlaşılacağı gibi, bahsetmeye çalıştığım tablo, Hatun Tuğluk’un, evinin karşısındaki mezara gömülmesine karşı gelinen ırkçılık ve gerici utanmazlığın en üst boyutundaki tavırdır.
Böyle bir ülkede halen yetkili ve sorumluluk mevkiinde bulunanlar, bilmem kaç bin yıldır kardeşiz diyorlarsa kimse inanmasın artık. Bu nasıl bir kardeşlik ki, Kürt ve Alevi diye bir insanı “mezara gömerseniz, alır parçalarız” dedirttiriyor. İnsan olanın değil, hayvan olanın bile aklına gelmez böylesi akıl kaçkını şeyler. Böyle insan kılıklı yaratıklara, her zaman ve durumda hayvanları tercih ederim.
Böylesi kardeşlik sizin olsun aman …
O topraklarda daha öncesinde yaşayan bir halkı, nasıl böylesi bir akıl yitimiyle başkentin ortasında bir mezarda başka insanlarla buluşturamazsınız?
Birçok politikacı ve siyasetçi birçok şey dedi ama bana en etkilisi Sırrı Süreyya Önder’in dediği şu sözler geldi. Bu sözler, bir gün gelecek anı diye bellenecek ve bir tür soykırım müzelerinde belki tablo olarak asılacak. Artık bu sözlerden kimler nasıl utanır, utanır mı orasını bilmiyorum!
Sırrı Süreyya diyor ki “toprağın altında buluşmayı bile beceremiyorsak daha ne olacak! Bu bir kopuştur. Bu zihniyet, Türk’ü, Alevi’yi, Kürdü bir arada yaşatamaz. Parçalanmak ancak böyle olur”
Güya böylesi ülkelerde başa geçen iktidarlar, herkese aynı mesafede bakmayı, hiç ayrım gözetmemeyi söylerler seçildikleri andan itibaren. Ama böylesi ülkeler içine maalesef Türkiye denen devlet girmiyor. Girmediği için de tüm dünyada yabancılaşıyor, ayrı kalıyor ve dışlanıyor hızla. Ve yapılan kötü etkiler, yanlış kararlar artık bir nesil bile geçse kolay kolay düzelemez.
Yaratıcı, üretici ve düşünen insanların çoğu bugün ya susturulmuş ya da hapishanede. Ülkenin hapishaneleri, kapasitenin çok üstünde ve o beton kafalı yapı, müteahhit anlayışlı iktidar hapishane yapmaya yetişemiyor. Bununla ilgili bazı bilgileri geçmiş yazılarımda verdiğim için girmiyorum tekrar. Ama yönetici gibi görülen kişilerin de açıklamaları, birçok hapishanede insanların ya yerlerde ya da ikişerli halde aynı yatakta yattıklarını gösteriyor. Bravo bu ülkeye ne diyelim.
İçeride olan 157 gazeteci tutuklu varken, hükümet bu sayıyı sadece 2 olarak veriyor. Aklınca herkesi aptal niyetine koyuyor ne derece aymaz olduğunu unutarak.
Evet, bu topraklarda bilmem şu kadar yıldır birlikte yaşayan halklara düşman bir anlayış, gele gele, ölüleri bile ülkenin başkentinde bir mezara defnetmeyecek rezilliği yaşatabiliyor, dahası onların burada olmaması gerektiğini ileri sürebiliyor.
Artık bu ülkeden bir hayrın çıkmayacağı ortada. Korkulacak tarafın ise, bu anlayışın son bulmayıp benzeri rezillikleri yaşatacağıdır.