Eski CHP milletvekili ve şimdinin ‘dünya vatandaşı’ Şafak Pavey’in Sydney’de yaptığı konuşmasından kalan kimi düşünce ve notları aktarmak istiyorum.
Daha başından söylemek isterim ki doyurucu bir oturum ve soru-yanıt ortamı olmadı. Neden böyle olduğunu da satır aralarında belirteceğim. Doğal olarak bu düşünce ve notlarımın hepsi sadece kişisel yorumlar ve aktarımlardır.
Pavey, daha önce Meclis ortamında ve başka konuşmalarında belirttiği kimi düşünce ve bilgileri, göreceli olarak kalabalık bir kitleye yeniden sunma şansı buldu. Dostça bir fikir alışverişini de uman konuşmacı, ne yazık ki arada sadece kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen bir kalabalıkla karşılaştı. Ne diyelim, zamanın olağan fotoğraf merakı diyelim.
Demokrasi ve Türkiye ana başlığıyla sunduğu konuşmasında genel anlamda şu noktalara değindi. Göçmen olmanın kolay olmadığını, deneyimlerinin ışığında iyi anladığını belirtirken, artık zamanımızda tek bir demokrasiden bahsedilemeyeceğini ama Türkiye’nin de ‘bağnaz demokrasi’ den geçerken birey haklarını gasp ettiğini ve en çok demokrasi krizi geçiren 13 ülke arasında olduğuna vurgu yapıyordu.
İnanç durumunun her şeyin önünde yer aldığını ve amacın, ülkenin tek bir parti ile yönetilerek, organize hırsızlık ve yolsuzlukla kazanılan ganimet paylaşımının kendi tarafları arasında olmasına gayret ettiğini savladı. Çalıntı paranın hakemliğinin de baştaki yöneticinin marifetiyle yapıldığının altını çizdi.
Eğitimin tamamıyla çökertilerek son 14 yılda 14 kez eğitim sisteminin değiştirildiğini vurguladı. Geçmiş yüzyıldan bu yana kimi gelişme ve düşünceleri aktaran Pavey ‘bilgisizliğin’ aslen ülkenin tüm hatlarına yansıdığını belirterek ‘ahlaksızlığın’ da olağanlaştırıldığını ekledi.
‘Onurun ve sorumluluğun’ devlet yönetimi sözlüğünden çıkarıldığını ve bunun önemine değinerek, toplumun ana taşlarının değiştirildiğini belirtti. Söz konusu erken seçimin ‘panik seçim’ olarak kabul edilmesi gerektiğini vurguladı. Başta ülke politikasının her açıdan sorunlu olduğunu, turizmden eğitime, ekonomiden kadın ve çocuk haklarına değin birçok konunun çok kötü ve tehlikeli boyutlarda olduğunu özetledi.
Gelelim diğer notlara. Kendisi insan hakları konusunda birçok ödül aldığı halde Türkiye’nin hangi alanlarında insan hakları sorunu olduğunu ya da ülke politikası ve demokrasi söz konusu edildiğinde herhangi bir Kürt sorunu olduğundan hiç bahsetmez mi insan? Nasıl bir durumdur bu, anlaşılmaz? Üstelik tüm dünyanın kabul ettiği ve vurguladığı bir durum bu. Sanki insanın Nobel Barış Ödüllü Aung San Suu Kyi gibisi mi diyeceği geliyor! Ki, onun başında bulunduğu ülke, şu ana dek sadece 700 bin vatandaşından sadece 5 kişiyi kabul etmiş bir zalim ülke.
Türkiye’de yaşayan ama yok sayılan milyonlarca insanın, insan olma hakları nerede yer alabilir? Acaba CHP’nin böylesi bir derdi var mıdır?
Şu hale bakın ki, İYİ Parti denen gerici, faşist bir partiyle işbirliğine girip bilmem kaç milletvekilini ödünç verebiliyor. Aynı anlayışı ve toleransı acaba benzeri bir konuda HDP’ye verir miydi? Yoksa, daha önce yaptığı gibi, Anayasaya aykırı olduğunu bağıra bağıra söylediği bir konuda sırf kendini düşündüğü için yine aynısını yapar, sırtını döner miydi? Düşüncem, CHP içinde MHP’ye ya da İYİ partiye uygun belki onlarca milletvekilinin olduğudur.
CHP, yolsuzluk ve hükümetin yanlışlıklarında, sıradan halktan bile çok gerilerde. Bunu bir çok örnekte gördüğümüz için ayrıntısına girmiyorum. Özellikle Referandum oylamasında yapılan, açıkça ilan edilen yanlışlıklarda, ‘şimdi hukuk yok, belki bir gün çıkar gelir, o zamana kadar beklemek gerek’ diyerek, bir anlamda suskunluğu nasıl seçer? Hiç yapamadılarsa, Meclis merdivenlerinde oturamazlar mıydı, şimdi meydanlarda oturacaklarına? Hiç bir etkili ve tavır alıcı eylem yaptılar mı? Adalet yürüyüşünü bile, bir ivme kabul edip bir adım atamadılar. O günden bu güne, yaptıkları bir Kurultay bile CHP’nin üstündeki ölü toprağı kıpırdatamadı.Böke ve Cihaner’in sundukları ‘sol manifesto’yu adeta yok saydılar, halen de saymaya devam ediyorlar.
Pavey’in, yanıtlayacağını duyurduğu ve katılanlardan alınan belki yüzlerce sorunun hemen hiç birisine yanıt vermemesi ayrıca üzülerek not edildi.Bunu anlamak kolay olmadı şahsen benim için.
Anlaşılan CHP sadece kendisiyle ilgili alanlarda duyarlı. İş, sadece oy ve seçim olunca mı herkese çağrı yapılmalı? Terör evi denerek bombalanarak yok edilen mahalleleri, üst düzey CHP yöneticileri yürekten destekledilerse fazla bir şey çıkmaz bu anlayıştaki CHP’den. Sadece tek adamın söylediklerini dinleyip, ona yanıt verip, vallahi billahi biz terörcü değiliz, terör örgütleriyle bağımız yok demek mi aslolan politik gerçeklik? Velhasıl fazlasını sayabiliriz.
Yine de özet olarak, bu yalnızlığa itilen ülkenin ne pahasına olursa olsun, tek adamlıktan, bu rezillikten, cahillikten ve baskıdan kurtulması mutlaka elzemdir. Herkes, tarih önünde, elini bu belirli taşın altına koymakla sorumluluk almalıdır, üstüne düşeni yapmalıdır.
Sydney-Avustralya
Dünya, 1 Mayıs 2018