• Dunya News
  • Kemal Serdar – Paris İstanbul arası

Kemal Serdar – Paris İstanbul arası

ABONE OL
September 10, 2018 03:34
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçen haftadan bu yana devam edersek, bir aylık uzun bir Avrupa turunun sonuna gelerek Paris’ten İstanbul’a geçtim, buradan da yolum İzmir’e düşecek.

Kısa bir yazının ve yorucu bir yolculuğun özeti olarak bazı noktalara daha değinmek isterim. Böylesi yolculuklar belki damıtılmaya ihtiyaç duyulacak durumlara yol açabilirse bunları da daha sonra mutlaka başka yazılarda not etmek gerekiyor.

Dünyadaki çevre ısınmasının da etkisiyle turdan haftalar önce Avrupa’da başlayan sıcaklık dalgasının kimi artçı etkilerini hissetmek sürpriz oldu gerçekten. Üstelik Avrupa ülkelerinin yaz aylarında bile bildiğimiz sıcaklardan uzakta olması gerçeği bu durumu yarattı. Böylece geçen yaz Avustralya’da yaşadığımız 46 hatta 47 derecelik sıcaklardan sonra fazlasıyla şikayetçi olmamak gereğini de anlıyorum. Son birkaç günü geçirdiğim İstanbul’da bile beklenmedik bir sıcak vardı.

Paris’te fazladan geçirilen birkaç günün tadını da alarak kalan sokakları adım adım gezerek kimi turistik noktaları gezme ve görme şansı bulundu. Özellikle Eyfel kulesinin 2.kat denilen kısmına, asansörlerin çalışmaması nedeniyle merdivenlerden yürüyerek çıkıp inmek birçok açılardan ilginçti. Yorgunluk mu yoksa verilebilen birkaç gram arasında hangisinin önemli olduğu birbirine karıştı gibi.

Birçok Avrupa şehrinde görülen ve Paris’te de varlığı su götürmez biçimde açıkça görülen doğaya, eski tarihsel bina ve dokuya sahip olma, aslolan görüntü ve renk dokusunu bile değiştirmeden yüzyıllar içinde koruyarak bugünlere gelmek, işte aslolan asıl gerçeklik.

Benzeri bir dokuya Türkiye genelinde neresinde bu denli rastlanır? Daha önce gördüğüm Mardin bile, kimi binalar arasından yükselen beton kiri bina ve çirkinliklerle nasıl kirletilmişti anlatılamaz. Artık İstanbul için çok fazla şeyi yazmak gerekmiyor gibi. Görülen kimi manzaralar ve geçen yıldan kalan bir tur nedeniyle rastlanılan beton kirliliği ve manzarasından bahsetmek bile istemiyorum. Ülkenin ruhu gibi şehirler ve yaşam da beton ve çimentoya teslim edilmiş gibi son yıllarda ve daha fazlasıyla.

İnsanın moralinin bozulmaması için gerçekte hiç başka ülkelere gitmemesi gerektiğini  düşünmek yanlış olmasa gerek. Gidişat hakkında görüştüğüm ve ekonomik olarak üst düzeyde olan bir akraba ve çevresinden kalan kimi düşünce ve izlenimler de, ülkenin nerelerde olduğu konusunda muazzam kötümserlik manzaraları sunuyor. Dahası, gidilen, gezilen başka dünya ülkelerinde nasıl yaşanır, koşullar nedir ve kızlarımıza nasıl bir gelecek vardır soruları hep aklın bir tarafında ağrlıkla yer ediyor. Salt bu gerçeği bilmek bile, biz dışarılarda yaşayan insanlar için müthiş bir gerçeklik ve olgu.

Kısaca bir iki laf da dil üzerine diyelim. Gezdiğim yerlerde gördüğüm dil başlıkları, Türkçe’nin nasıl ve hangi bakımdan yabancı dillerden aldığı sözcüklerle daha bir belirli. Kimisini zaten bildiğim sözcüklere ek olarak birçok sözcüğün bu denli görünür olması bana şaşırtıcı geldi; bilet, kasa gibi.

Şimdi İstanbul’da görünen manzara, görüntü kirliliğinin yanısıra heryerin başka dillerden alınma kopyacı ve uydurma benzetmelerle kullanılması. Hani yöneticilerimiz milliyetçilik ve yabancı baskısı, sultasından bahsediyorlar da kimileyin, haliyle insanın yüksek sesle gülmesi geliyor. Dahası, ülkenin tepetaklak olan ve daha da olacak ekonomik çöküntüsünün seslerinin açıkça duyulması….

Yazar Hakkında

admin
admin

En az 10 karakter gerekli