Arada bir merceği kendimize çevirmeye çalışıyorum. Ne kadar başarılıyım bilemem. Tabii bu başarı, varsa hepimizindir, yoksa yine hepimizindir!
Türkiyelilerin Avustralya ‘daki çok kültürlü yaşama dahil olmaları yaklaşık 50 yıl oldu. Bizim gibi bu ortama daha önce gelip de etki bırakanlar olduğu gibi, sonradan gelenlerin de daha başarılı çizgilerde yer aldığı, hatta öncekileri de geçtiği bilinen gerçeklerdendir.
Biraz ironi olarak buradaki Türkiyelilerin ilk önemli icraatları (!) olarak çok iyi banka soyan biri olarak başladı. Sonra da gele gele son haftalarda Melbourne’da yakalanan ve IŞİD bağlantılı olduğu gerekçesiyle tutuklanan 3 kişiye dayandı. Tabii ki ne başladığımız yer orasıydı ne de geldiğimiz yer burası! Hemen hop oturup kalkmayalım…
Elimde, Antoine Kazzi’nin “ Brilliant faces” adlı 2009 basımlı kitabı var. Hem İngilizce hem Arapça yazılmış. Yazarı ünlü Arap gazetelerinden El-Telegraph gazetesinin editörü, aynı zamanda yazar, şair ve gazeteci. Avustralya’da ünlü ve tanınmış Lübnan ve Arap kökenli politikacı, akademisyen, yazar-şair, sanatçı, gazeteci ve benzeri alanlarda isim yapmış 300’ü geçkin insanın biyografilerini içeren bir kitap bu.
Lübnanlı ve Arap kökenli göçmenlerin tarihi 1854’lere değin gitmekte. Durum böyle olunca ülkeye alışma ve kendini geliştirme aşamaları daha da önceleri başlıyor. Hatta 1932 Los Angeles Olimpiyatları’nda madalya alan bir sporcunun Lübnanlı olması daha da şaşırtıcı geldi. 1928 de burada ilk sessiz filmi yapan kişi de Lübnan kökenli Julia Kayrouz oluyormuş.
Kitapta anlatılan ve biyografilerinden çıkarıldığı kadarıyla birçok ünlü Lübnan ve Arap kökenlilerin bir kısmı Avustralya doğumlu, bazıları da Lübnan ya da başka ülkelerde doğmuşlar.
Bu isimlerin bir kısmını belirtmek gerekirse, durumun bizler, yani Türkiyeliler açısından ne kadar vahim olduğuna karar vermek de kolaylaşacaktır. Örneğin NSW’deki ilk kadın Vali olan Prof. Marie Bashir. Klinik Psikiyatri alanında uzman akademisyen ve birçok konuda ilk adımı atmış bir önder kişi Bashir. Kendisini ( sembolik bir koruma görevlisiyle) Auburn Kütüphanesi’nde tanıma şansım olmuştu. Barbara Perry, İşçi Partisi’nin (eski) Auburn milletvekili ve bakanlık düzeyinde görev yapmış bir politikacı. Yine onunla da defalarca konuştum, aynı ortam ve toplantılarda oldum. Eddie Obeid ise son yıllarda adını kirli konularda işittiğimiz bir başka politikacı. Avustralya’nın şimdiki ABD elçisi olan ve değişik bakanlıklarda görev yaptıktan sonra Maliye Bakanlığı da yapmış bir başka Liberal Partili politikacısı Joe Hockey. Steve Bracks ise Victoria Eyaleti’nde İşçi Partisi olarak 3 dönem seçim kazanmış ve en uzun süre Victoria Başbakanlığı yapmış başka bir ünlü politikacı.
Çok sayıdaki Belediye Başkanlığı dahil ünlüler arasında Auburn’dan Michael Tadros, Parramatta’dan Tony Issa ve Strathfield’den Tony Maroun sayılabilir. Yazarlardan Adel Beshara, David Malouf, Emily Chantiri; sporculardan Hazem El Masri; finans alanında John Symond; sanatçılardan Alissar Chidiac (ki kendisiyle Auburn Yazar ve Şairler Grubu’nu kurmuştuk); yazar ve radyo programcısı, eğitimci Chahin Baker (kendisiyle eğitim alanında birçok toplantıda ve projede beraber oldum, Arapça ve Kürtçe dahil 6 dil biliyor) ve daha birçokları. 300’ü aşkın isim arasında bunları seçmek herhalde genel bir fikir verir diye düşünebiliriz.
Kimi çürük elma noktasında da birçok başka Lübnanlı ve Arap kökenli ünlü isim var. Ama bir nokta açık ki, o da Türkiyeliler olarak kendimizi ne kadar pohpohlarsak o denli bir yerde olabiliriz mantığı işlemiyor. Dile kolay, 50 yıldır buradayız ve acaba bizler neredeyiz diye düşünmekte yarar vardır diye düşünüyorum. Viktorya’dan birkaç politikacı çıkardık o kadar. Onlar da birbirleriyle uğraşmaktan ve çalışanlarıyla uğraşmaktan, yeterince etkili olamadılar diye düşündüm bir an, ama yanılabilirim. NSW’den politikacı olmak isteyen bir SBS Türkçe programı radyo görevlisi vardı, sahte evrak ve bilgi suçlamasından attı Partisi üyelikten.
Belki kendi alanında, iş yerinde, mesleğinde, hatta ülke çapında başarılı olmuş birçok Türkiyeli vardır, mutlaka vardır. Ama ülkenin yaşam biçimine, politikasına, sanat dünyasına, akademik alanına etki yapmış toplam kaç kişi çıkar bilmiyorum. Acaba böylesi bir kitap yazmak, bilgileri derlemek, gerekli dayanışmayı ve desteği sağlayacak kaç kişi çıkar toplumumuzdan? Böyle bir derleme yapmak için herhangi bir kişinin herhangi bir çalışması oldu mu? Kendimizi önemli mi bulmuyoruz yoksa?
Bir zaman önce, bir çalışma için Sydney’deki kimi akademisyenlerden bir yardım alınmaya, onların da destek olması istendiğini biliyorum. Biliyorum varlar ama seslerini niye duyurmak istemezler ya da çekinirler?
İçimizdeki, çevremizdeki yazar ve şairlere ne kadar değer veriyoruz? Ayrıca birçok değerli insanın ölmesi, sonra da (sadece) anmamız mı gerekiyor? Biraz düşünmeye ne dersiniz?
Sydney-Avustralya
Dünya, 11 Aralık 2018