Emrah Yağlı – SEÇİMDEN SONRA

ABONE OL
June 26, 2018 07:31
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Merhaba değerli Dünya okurları. Türkiye geçtiğimiz Pazar günü seçim sınavını bitirdi. Altı yedi haftalık maraton nihayet sona erdi. Çıkan sonuçlarda Cumhurbaşkanlığı değişmezken, millet meclisinde az da olsa değişiklik oldu.

Bu seçim birçok ilki de beraberinde getirdi. İlk kez gençler yani 18’likler oy kullandı, aday bile oldu. Seçim maratonunda oldukça yorulan adaylar, dün akşam sonuçları alana kadarda heyecanla beklediler. Siyaset sahnesinden uzun zamandır uzakta olmasına rağmen büyük çıkış yapması beklenilen saadet partisi, umduğundan çok çok az talep görürken, ilk sınavını veren İyi parti zorda olsa meclise girdi.

Oy oranında çok fazla bir değişiklik olmayan CHP bir önceki seçimde yüzde 25 olan oyunu yüzde 22 ‘lere düşürürken baraj sorunu gündemde olan HDP ise bu dönemde de mecliste yer almayı başardı. Cumhurbaşkanlığında ise geçtiğimiz yıl referandumda yüzde 51.4’le başkanlığa adım atılan ülkemizde bu görev geçtiğimiz Pazar yüzde 52 ile mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a tekrar verildi.

Oy kullanma sırasında ülke genelinde birçok yerde olaylar çıkmasından olağan üstü hal şartlarında ancak bu kadar demokratik bir seçim olabildiğini gördük hep birlikte. Öyle ya da böyle halk seçimini yaptı, nasıl idare edilmek istediğini belirtti.

Dünkü seçim ve oy kullanma manzaraları bizde siyasetin, politikanın tavandan tabana ne kadar cıvıklaştığını, kindarlaştığını, tahammülsüzlüğümüzü bir kez daha gün ışığına çıkardı. Oyunu kullanırken sandık görevlilerinin elini sıkan bir Cumhurbaşkanı adayına, sırf kendisi gibi düşünmüyor diye elini vermeyerek kahramanlığını ilan eden bayandan, karşı partinin adayını kurşunlayana dek ne ararsanız vardı Pazar günkü seçimde.

Elini vermeyen bayan dini alışkanlıklarından ötürü vermemiştir diyenler olabilir. Bir selam vermek, bir kelam etmekte mi zordu. Ne kadar kinle beyinlerimizin yıkandığının farkında değiliz. İşte seçim bitti. Bu gün herkes günlük hayatına dönüyor. Ama kindarlık baki kalıyor. Kendi gibi düşünmeyen, hareket etmeyene, haklı bile olsa yaşam hakkı tanımamak, zorla kendine benzetmeye çalışmak acaba hangi siyasi görüşe sığıyor anlamak zor.

Sonuçta bu bir seçimdir, herkes gidip aklının yattığına oyunu verir, olur biter. Can almaya terör estirmeye niye, niçin gerek duyulur acaba? Sanki seçim bizim adımıza, bizi temsil etsin diye birilerini meclise göndermek için değil, elli beş milyonun meclisten bir çıkar sağlamak köşe kapmak uğruna, birilerini oraya yerleştirmek için can hıraş birbirini öldürmesi için yapılıyor. Sonuçta kaybeden gene sıradan halk oluyor.

Aday belirlemelerinde bile onları gerçekten temsil edecek, dertlerini meclise taşıyıp derman olabilecek birileri yerine parti tarafından en uygun, en kıdemli, en nüfuzlu kimse o öne çıkarılıyor. Demokratının da da böyle muhafazakarında da. Beş yıl boyunca size hizmet etmek için seçmek zorunda olduklarınızdan dolayı kendinize kızmayın dostlar, geçen hafta seçim meydanlarında gördüklerinizi bir daha beş yıl göremeyeceksiniz bilesiniz.

İyisiyle, kötüsüyle bir seçim daha bitti. Şimdi dönelim yaşamın gerçeklerine. Özellikle bu seçim dönemine denk gelen doların, patatesin, soğanın krallığına kim son verecek ona bakalım. İç ve dış politikamız ne olacak, ekonomiye nasıl çeki düzen verilecekte, işçi, memur, dar gelirli rahat bir nefes alacak ona çözüm bulalım. Seçim ayda birde, on yılda birde yapılsa, sokaktaki insanın gerçekleri hiç değişmiyor. Hakkını emeğinin karşılığını almak için dokuz takla atan, bir yandan da işini aşını kaybetme korkusuyla sesini çıkaramayan yoksul halk, her seçimde bir kamyon vaatle kandırılıp, sonra derdini söyleyecek kimse bulamamaktan bıktı artık.

Seçilen kim ya da kimler olursa olsun artık elini vicdanına koyarak, insanı standartlarda yaşamı sağlamak zorundadır. Yüzde seksen çoğunluğun, yüzde yirminin mutluluğu için kendini paralama dönemine bir son vermek için geç bile kalınmıştır. Herkesin gördüğü, bildiği, sokaktaki insanın artık psikolojisi bozulmuş, sinir küpü olmuş vaziyette evdeki çocuğuna ekmek götüremeyen bireyler en ufak olaydan cinnet haline geçmektedir. Asıl tehlike politik, siyasi çıkarlar için sokaklara dökülenler değil, ekonomik sosyal patlamanın eşiğinde olan, hakkını alamayan, hukuktan hiç bir umudu kalmayan sıradan insanlardır bana göre. Yani, işçi, memur, çalışan kesimin isyanıdır.

Bizde olmaz demeyin. Ürününü tarlaya döken çiftçi bizde, çocuğunu okutamayan orta gelirli bizde, okuyup diploma alan, yıllarca iş bulamayan kitle bizde. Üstelik buna sağcısı, solcusu herkes dahil. Özellikle ekonominin başında kim olacaksa en büyük sorumlulukta onda olacaktır.

Artık bu ülkenin, hakka hukuka, adalete ihtiyacı var. Kimseyi kayırmadan, ayırmadan toplumsal refaha ihtiyacı var. Çocuklarını sokağa salarken korkusuz olmaya, inanç özgürlüğüne, insan gibi muamele görmeye ihtiyacı var.

Şu sizden bu bizden demeden, ilimle, bilimle bütünleşip, gerçeklerle yaşamaya ihtiyacı var. Altı yüz tane koskoca insan herhalde bunu becerebilir. Birbirlerini yemeden, yalansız, riyasız bir yönetimle, diğer ülkelerde nasıl oluyorsa pek ala bizde de olabilir istenirse.

Kişisel çıkarlardan, hırstan, kinden arınıp halka hizmet etmek niyeti varsa tabi ki. Tüm bu seçim zamanında vaat edilenlerin onda biri gerçeğe dönse, hayata geçse hiç bir sorun kalmaz. Kardeşlikten, eşitlikten, hoş görüden bahsedenlerin sözleri havada kalmaz umarım.

Belki bu sefer diye umut etmekten başka bir şey gelmiyor elden. Ya da el altından hem dünyanın hem Ortadoğu’nun hem bizim gibi ülkelerin geleceğine yön verenlerin ekmeğine yağ sürüp hep birlikte uçuruma yuvarlanmak var. Tercih bizim, yani hem yönetenlerin, hem yönetilenlerin.

Dostça kalın.

En az 10 karakter gerekli