Emrah Yağlı – DERİN BELEDİYE

ABONE OL
November 23, 2018 05:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Merhaba değerli Dünya okurları. Geçen haftalarda da değindiğimiz ve hepimizin bildiği gibi Türkiye şimdiden Mart ayında yapılacak yerel seçimlere odaklandı. Her ne kadar gündemde ekonomi, adalet, eğitim sistemi, gelir dağılımındaki dengeler bulunsa da hemen herkesin gözü yerel seçimlerde.

Tüm partiler gün geçmeden bununla ilgili ilginç çıkışlar yapıyorlar. Bazı partiler gelenekleri gereği halkın nabzını tutup araştırmalarla, kamuoyu yoklamalarıyla aday adaylarına ulaşmak isterken bazıları da geleneksel tepeden inme, liderler tarafından uygun görülen, oy garantisi olan popüler adayları uygun görüyor.

Her seçimde olduğu gibi yerel seçimde de birçok şarkıcı, futbolcu, artist, emekli politikacı aday mutlaka çıkacaktır. Dedik ya popülerlik önemli. Çünkü bir beldeyi alt yapı sorunundan şehircilikten anlayan toplum psikolojisini bilen sorumluluk sahibi birisinden çok iyi bir futbolcu, eski siyasetçi ya da artist yönetir daha doğrusu halka sempatik gelir mantığı hiç değişmedi. Özellikle büyük şehirlerde kıran kırana geçeceği şimdiden belirli olan yerel seçimler gündemi oldukça meşgul edeceğe benziyor.

Ankara’ya giden yolun başı olarak da görünen belediyecilik hem çevre, hem beceri, hem sorumluluk isteyen bir iş. O yüzden de bir şehrin, ilçenin başına kim gelecekse işinin ehli olması gerek diye düşünüyorum. Türkiye’nin coğrafi şartlarını da göze alacak olursak aslında ne kadar önem taşıdığını daha iyi anlarız yerel yönetimlerin. Dinsel, ırksal inançsal kesinlikle ayrım yapmaksızın hizmet için gelmeli bir belediye başkanı. Emeklinin, çiftçinin, emekçinin, esnafın halinden anlayıp, sorunlara çözüm üretmek için aday olunmalı.

Parti için, yandaşlar için değil tüm şehir ya da beldenin başkanı olunmalı. Doğrusu bu. Peki, icraatta böyle olur mu? Biraz zor. Kimin cebinde daha fazla para varsa, parasına para katmak için, güçlü partiden aday olup tüm nimetlerden faydalanmak için gene bir sürü aday çıkacak yollara. Değil bir beldeyi ya da şehri ilkokuldaki bir sınıfı bile yönetemeyecek adamlar boy gösterecek her yerde. Görünen bu şimdiden.

Türkiye’nin özellikle güneydoğusunda her seçimde olduğu gibi bu seçimde de oldukça olay yaşanacak gibi görünüyor. Aşiretlerden tutun, toprak ağalarına herkes şimdiden tarafını belirliyor. Çıkarına göre tabi. Kim işine yarayacaksa onun önünü açıveriyorlar.

Aslında bu genel ya da yerel seçim farkı olmaksızın devlet içinde devlet olmuş aşiret ve ağalık sisteminin değişmez görüntüsü. Birçok yerde biz hala demokrasiden, seçme seçilme hakkından bahsededuralım bazıları kendi demokrasilerini ve Cumhuriyetlerini ilan etmişler bile.

Biliyorsunuz Türkiye’de ne olduğu daha tam anlamıyla açıklanamamış bir devlete zamanında hizmet etmiş diye bir tabir var. Yani devlet memurusunuzdur hizmet eder emekli olursunuz devlete hizmet etmiş olursunuz. Tabi maaş karşılığı. Bu benim bahsettiğim öyle değil. Şöyle.

Devletin işine yaradığı yerlerde, gayrimeşrudan tutun, haraç kesene kadar bir kısım insanı bazı işlerde kullanıyor. Belirli bir bedel karşılığı tabi. Ne bileyim ya onun önünü açıyor yaptığı işlerde, ya bir dokunulmazlığı oluyor, ya istediği devlet ihalesi onda kalıyor. Böyle bedeller yani. Onlarda devlet için kurşun sıktık diye ortalıkta dolanıyor. Garip bir döngü. Susurluk kazası olayı gibi. Aynı arabadan, yıllardır aranan, hatta oldu bilinen bir eski sağ görüşlü bir kaçak, bir milletvekili ve bir emniyet müdürü çıkmıştı. Türkiye aylarca bu garip üçgeni konuşmuştu. Çünkü milletvekili aynı zamanda bir aşiret ağasıydı. Devlet içinde devlet olgusu ya da derin devlet lafı da o zamanlardan dolandı dilimize. Sığı derini nasıl olur bilmemde devlet devlettir benim bildiğim bir ağırlığı vardır, istihbaratı, güvenliği, silahlı kuvvetleri mevcuttur, gerektiğinde kullanır bunları da. Birde bunun derinine niye ihtiyaç duyulur bilemedim. Hele dönemin güzel Türkçeli başbayanının “onlar bizim için değerlidir zamanında bu ülke için kurşun attılar” demesi, tüm ülkede ve dünyada kırmızı bültenle aranan, hatta olduğu söylentisi yayılan birisi için oldukça onur ve gaz verici olmalıdır ki devamı hiç bitmeden geldi.

Bir ara yeşilin tüm renkleriyle uğraştı Türkiye, her yerde her şeyin altında çıktı hala ne olduğu meçhul. Sözü uzatmayalım, bu arabadan çıkan milletvekilinin bir sözü vardı. “Bulunduğum yerde yani güneydoğuda, devlette biziz, hakim de, yargıçta, biz devleti temsil ediyoruz, sadece ben neredeyse yedi bin nüfusa bakıyorum, ister sağdan, ister soldan istediğim zaman, istediğim yerden aday olur seçilirim” diye buyurmuştu bu zat.

Yani diyor ki ben bu kadar kişinin oyunu yani iradesini kontrol ediyorum, onlara ekmek, iş, aş veriyorum, devletin yapması gerekeni yapıyorum çünkü bu topraklar benim içindekilerle beraber, dolayısıyla devlette benim burada demeye getiriyor.

Şimdi bunca yıl sonra birçok şey değişti artık ilerledik öyle şeyler yok diyebilirsiniz. Demeyin. Bu şahsın bir yeğeni önümüzdeki seçimlerde Şanlıurfa Siverek’ten başkanlığa aday olmuş MHP’den. Hangi partiden olduğunun çok önemi yok bana göre. İcraatı önemli. Bu adam geçenlerde bir yerel televizyona çıkıp aynen şunları söyledi: “Seçime değil ölüme gidiyorum, bir daha Bucak’ın içinde herhangi bir siyasi parti arabası görürsem kendilerine mezar hazırlasınlar, hodri meydan 180 trilyonluk servetim var, siverekliler yesin paramı, başka parti değil, Trump giremez, biz bunu yemeyiz” diyerek rakiplerini kibarca uyardı. Hem de oralarda çok seyredilen bir televizyondan spikere de fırça atarak. Şimdi bu devletin, polisi, savcısı, yargıcı var, gereken cezayı alır diyeceksiniz. Yok almaz polis, savcı ekmek, baklava çalan çocukların peşinde bunlarla uğraşmaz, uğraşıp başına dert almaz.

Değerli dostlar sosyal adalet ya da demokrasi suç ve ceza ya herkes için vardır ya da hiç kimse için yoktur. Kimse için olmadığı yerlerde sağlam bir ülkeden ve sistemden asla bahsedilemez. Hepinize normal demokratik bir sistemde yaşam diliyorum.

Dostça kalın…

Yazar Hakkında

admin
admin

En az 10 karakter gerekli