Merhaba değerli Dünya okurları. Türkiye’de yaşanan döviz krizi, ekonomik darboğaz, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, iç politika derken haftalardır yaza yaza bitiremediğimiz sorunlar dertler hemen hemen aynı sıcaklığıyla duruyor.
Yanı başımızda Suriye’de yaşananlar bir durulup bir alevlenirken, Rusya’yı hesaba katmayan ABD ve suç ortağı İsrail’in hevesi gene kursağında kalacak gibi görünüyor. ABD’nin deli Neronu Trump ille de bir yerlere bulaşacağım rahat duramıyorum diye dolanırken bu sefer kancayı İran’a taktı.
Yaptırımlar, tehditler gırla gidiyor. Hele birde Suriye yönetimi İdbil’e saldırmaya hazırlanınca, tam aslan kesildi ABD. Rusya idbil’deki örgütlerle barış görüşmeleri yapıp işi tatlıya bağlamaya çalışırken, Fransa, ABD ve halefleri hemen bombalarız, nükleer kullanılırsa bizde harekete geçeriz gibi güzel mesajlar vermeye başladılar bile.
Anlayacağınız Ortadoğu’da ve ona hakim olan süper güç devletlerde hiç bir değişiklik yok. Aynı tas aynı hamam. Bütün bu olanların ucu bize ne kadar dokunur, atılan her bombada bizim petrole ne kadar zam gelir bilinmez ama bölgeyi çok da iyi günler beklemiyor diyebiliriz.
Yıllardır petrolünden gazına, madeninden taşına her şeyini sömürdükleri Ortadoğu’da yavaş yavaş sona geliniyor sanırım. Düşmeyen İran, Suriye gibi bir kaç kaleyi de sallamaya devam eden süper güçler allem kallem edip beş, on seneye buraları nasıl iyice karıştırıp düşürürüz derdindeler. Bana göre en iyisi mezhep meselesi ama gene de kendileri bilirler. O işte iyi ekmek var. Ortalık çabuk kızışır, kanı da, silah satışı da barış getirme bahanesiyle işgali de kolaydır valla hedef seçilen bölgenin.
Birazda dönüp yaşadığımız ülke Avustralya’nın ahvaline bakalım. Hepimizin bildiği gibi iktidardaki Liberal partide geçtiğimiz hafta yine bir lider, dolayısıyla da başbakan değişikliği oldu.
Göçmen alımı, ara seçimlerdeki başarısızlıklar, enerji politikaları gibi belli başlı konularda eleştirilerin hedefi olan Malcolm Türnbull parti içi yapılan oylamayı kazansa da oylama sonrası saf değiştiren bakanlar sayesinde, 43 imzalı muhalif oyların ortaya çıkması halinde yeniden aday olmayacağını belirtti ve sunulan imzalar sonrası görevini bıraktı.
Turnbull’un yerine aday olan Dutton’a karşılık Scott Morrison 45 oyla Avustralya’nın 30. Başbakanı oldu. Yıllardır politikanın içinde olan Morrison, hazine bakanı olduğu Turnbull hükümeti döneminde muhalif çıkışlarıyla sık sık adından söz ettirmişti.
Peki nasıl bir siyasetçi Scott Morrison, tavrı tarafı ne bir bakalım. Morrison Sydney’in cook bölgesinden 2007 seçimlerinde liberal partiden seçimlere girerek adım attı siyasete. Ekonomi mezunu. Göç ve sınır koruma bakanlığında tanıdı onu Avustralya. Nasıl mı? Oldukça sert söylem ve politikalarıyla.
Özellikle sığınmacıların Avustralya’ya alınmadan çevre adalarda konaklamaları fikrini ilk öne çıkaranlardan. Bunun yanı sıra çok kültürlülüğe pek de yakışmayan bir çok söyleme sahip Morrison. Bakanlığı döneminde bankalara yani para babalarına bütçeden 17 milyar dolar vergi indirimi uygulayıp aynı parayı eğitimden ve sağlıktan kesmesiyle meşhur bir başbakan.
Avustralya Liberal partisindeki bu beşinci, altıncı liderlik ağası son beş yılda. Gelen gidiyor. Son anketlere göre işçi partisi yüzde elli altı civarında önde şu anda liberallere karşı. Olsun da zaten. Liberal, ırkçı, faşizan bir başbakan bu ülkenin renkliliğine hiçte yakışmıyor.
Avustralya’yı, Avustralya yapan, bu ülkenin yapılanmasında, kalkınmasında, fabrikalaşmasında, teknolojisinde, yemek kültüründe inkar edilmeyecek katkısı bulunan göçmenleri hor gören, ırkçı bir başbakana gerçekten ihtiyaç yok.
Tipik bir liberal, kapitalist görüntüsü veren yeni başbakanımız umarız yeni yanlışlara imza atmaz. Kendisinin öncülük ettiği ve daha sonra birçoğu kapatılmak zorunda kalınan sığınmacı kamplarındaki görüntüler daha gözümüzün önünden gitmedi. Umarız göçmenlerin inşaa ettiği bir ülkede, göçmenlere karşı söylemlerde ve yaptırımlarda bulunmaz. Vatandaşlık yasası gibi mesela.
Geçen yıl kamuoyu baskısı ve işçi partisinin yoğun çalışmalarıyla meclisten dönen vatandaşlık yasası birileri tarafından yeniden gündeme alınmaya çalışılıyor. Umarız bu hatayı yeni başbakanımız yapmaz. İşsizlik, emekli ödenekleri gibi konularda da yeterince sert olan eski hazine bakanımız, fakirden alıp, zengine veren anlayışını umarız terk eder. Umarız Avustralya’yı iyi günler bekliyordur. Yeni kabine başbakan hepimize hayırlı olsun diyelim.
Değerli okurlar, az önce Avustralya’da beş yılda bilmem kaç tane seçim oldu, kaç tane başbakan değişti dedik ya, şimdi dikkatinizi buraya çekmek istiyorum. Bu kadar bakan, başbakan değişiminin siz ne kadarını hissettiniz. Sanırım çok azını.
Peki, niçin hissetmedik? Ülkede niçin hayat durmadı, her şey seçim sonuçlarına bağlanıp, bir durgunluk, bekleme olmadı? Sosyal devlet ve bilinçli, eğitimli seçmenden dolayı olmadı bence. Ne liderler ve rakipler birbirini aşağılayıp hakaretler yağdırdı, ne de miting alanları doldu taştı.
Elbette onlarda propaganda yaptı, ya da parti içi lider değişikliğinde tartışmaları oldu ama hep bir ölçü altında. Halka hesap verme derdiyle, demokratik biçimde.
Sosyal ve adil devlet anlayışıyla, ilk önce insana değer verilerek yapıldı her şey. Liberalde olsa, milliyetçi de, işçi partilide olsa herkes birbirine tahammüllü davranarak girdi bu seçim yarışına. Yani ileri demokrasilerde her şey tıkır tıkır işliyor demek istiyorum. Biz ve bizim kültürdeki ülkelerde seçime iki ay kala duran hayatın maliyeti seçimin maliyetinin iki katına çıkıyor. Parti içi yaşanan fikir ayrılıkları, kavgayla yumrukla gideriliyor. En son CHP’nin nasıl kurultaya gidemediği örneğinde olduğu gibi.
Siyaset, politika incelik isteyen işler. Kelime anlamını tam bilenlere. Dostça kalın…