Merhaba değerli Dünya okuyucuları. Avustralya Günü tüm Avustralya’da coşkuyla kutlandı. Havayı fişekler, konserler, gösterilerle Avustralya ve Avustralyalılar bu günü adına yakışır şekilde yaşadı. Birçok yerde vatandaşlık törenleri düzenlendi. Mutlu mesut kutlanılan bu günün tarihçesine bakacak olursak resmi tatil olarak 1994’ten beri kutlanmış milli gün olarak, 1930’larda başlanmış kutlama günü olarak. 1938’de ülkenin gerçek sahiplerine yani aborginlere vatandaşlık verilmesi tarihi olan gün önerilmiş Avustralya günü olarak ama sonradan değişmiş. Aslında daha geriye gidecek olursak 1778’de kaptan Arthur Phillip’in NSW sularına Botany taraflarına çıkıp, İngiliz bayrağını diktiği güne denk geliyor Avustralya günü. O günden bu güne resmi, gayri resmi kutlanıyor. Kutlamalarda çok kültürlülüğün önemi ve güzelliği, bir arada yaşanırken nasıl aynı zamanda iyi Avustralyalı oluruz temaları işlendi bu yılda her yıl olduğu gibi.
Ülkeninde, toprağında gerçek sahibi Aborgin yerliler aslında bu günü İŞGAL günü olarak da yazmışlar tarihlerine. Her sene kendilerini ifade eden gösteriler, yürüşler yapıyorlar aynı gün. Beyaz adamdan nasıl etkilendiklerini, başlarına neler geldiğini, sanatlarıyla, dans figürleriyle müzikleriyle anlatıyorlar. Onlara göre yas günü. Kültürlerinin, topraklarının her şeylerinin ellerinden alınma günü. 193’ den beri de böyle biliniyor, yaşanıyor. Yani aynı ülkede birileri “ülke olduk, millet olduk aman hadi bu gün milli günümüz olsun” derken, yerliler yas tutuyor. Canberra’da meclisin dışında kurdukları çadır mecliste yıllardır dertlerini anlatmaya çalışan Aborginler için de önemli bir gün bu gün.
Kendi hallerinde balık tutarak, doğadan aldıklarıyla yaşayıp giden ve dışarıda başka bir dünya olduğundan bile habersiz, bu insanlar, birdenbire birilerinin gelip gemiler dolusu katili, hırsızı, tecavüzcüyü bunlar sizin yeni sahipleriniz, toprakta, doğada, madenlerde artık bunlara ait demesinin başlangıcı olarak kabul ediyorlar bu günü. Haklılarda!!
1938’de vatandaşlık hakları verilmeye başladıktan sonra, yıllardır yaşadıkları evler, birer şişe içkiye ellerinden alınarak, mesleksiz, eğitimsiz, doğasız bırakılan bu insanların, kendileri için çok şey yapılıyormuş gibi görünse de, bir nevi soykırıma uğradığı, çocuklarının bile ellerinden alınıp asimilasyona maruz kaldıkları herkesin bildiği bir gerçek.
Aslında bana göre bu yerliler tam cennetlik. İyiki topraklarını işgal ettirmişlerde, dünyanın dört bucağından toprakları işgal edilen, kıyıma uğrayan, savaştan kaçan bu kadar millete sığınacak bir yer çıkmış. Yetmiş seksen yıldır dünya göçmenlerine, üç yüz senedir İngiliz sömürgesine ev sahipliği yapan Aborginler’e çok şey borçluyuz. Afganistan’dan, Irak’tan, Somali’den, Suriye’den, Türkiye’den, Filistin’den, Avrupa’dan, Amerika’dan, Hindistan’dan yani aklınıza gelebilecek her yerden çıkıp gelen herkes bu yeni dünyada yer bulmuş kendisine. Kendi memleketinde öldürmeye uğraştığı Şii komşusuyla, Auburn’daki alış veriş merkezinde dünya nimetlerini paylaşanlar, bu toprakların nimetlerinden asıl sahiplerinin hiç yararlanmadığının sormamışlar kendilerine çünkü hala anlamamışlar yüzyıllardır Aborginlerle Ortadoğululara, Afrikalılara ve diğer işgal görmüş topraklarda yaşayan herkese bunu yaşatanlar aslında aynı olgular olduğunu. Ülkeleri, Milletleri, Mezhepleri biribirine düşürenin, kendi refahı için diğerini silip yok etmekte en ufak tereddüt duymayanların aynı olduğunu anlamamışlar. Aborginler’e içkiyi, uyuşturucuyu pompalayanlar, Araplara, Afrikalılara dini enjekte etmişler. Etmişler ki daha rahat sömürebilsinler. Biribirlerini en iyi nasıl katledebilirler, nasıl en rahat şartlarda kafa kesip çocuklara tecavüz edebilirler diye her olanağı sağlamış egemenler tarih boyunca işgal ettiklerine. Alabildiğine saldırmışlar sömürüler için. Hala da aynı devam ediyorlar son hız. Yani 1778’de Aborginlere İngiliz bayrağını tanıtanlarla, geçtiğimiz yıl bağımsızlık oylaması sonucu Kürtlere İsrail bayrağı sallatanlar aynı zihniyet, yöntemler aynı, zaman mekan farklı. Ve ne yazık ki yüz yıllardır işgale, soy kırıma uğrayanlar, iç savaşlarda her şeylerini kaybedenler bir kere olsun bundan kimin çıkar sağladığına bakmamışlar. Hala da bakmıyorlar! Kirli savaşlarda silah satışıyla milyonlarına milyon katanlarla, bir ırkın halkın arazisinin topraklarının üstüne konup sonrada bunun adına keşif diyenler aynı gerçekten. Ortadoğu için Amerika, Rusya ne ise Aborjinler içinde İgilizler aynı.
Avustralya için bu kadar yazdıktan sonra ülkemize baktığımızda geçen hafta gündem tamamen sınır ötesi operasyondu. Neredeyse 10 gündür devam eden operasyon her şeyi unutturdu. Ekonomiyi, zamları, işsizliği, iç politikadaki gerginliği her şeyi. Amerika’nın bir dost, bir düşman olduğu, Rusya’nın ne olduğu belli bile olmadığı bu sınır ötesi operasyonda asıl kimin kazançlı olduğu doların geldiği durumla aslında gayet açık ve seçik görünüyor.
Her kriz çıkan bölgede savaş psikolojisiyle yaşanan ekonomik kaygıların piyasaya nasıl etki yaptığı konusunda uzman olan egemenler Türkiye’de yaşanan durumdanda aslında gayet memnunlar. Bu hareketlilik ne kadar uzun sürerse o kadar karlılar. ABD’nin son önerdiği kontrollü bölge projesi Türkiye tarafından çok da sıcak karşılanmadı. Bu da tabi deli başı Trumph’ın hoşuna gitmedi. Adam ne güzel ara bulucu olarak bölgeye çöreklenip petrol, gazın tam kontrolünü ele geçirecekken hesapları tam tutmadı. Şimdilik tabi.
Bölgeyle ilgili bir başka söylenti de Suriye ile ilgili. Yapılan operasyonun aslında Suriye’nin toparlanmasına milli birlik için ateşleyici bir sebep olabileceği konuşuldu geçen hafta. İç karışıklığı halen devam eden, mezhepsel çatışmaları son bulmayan bir toplum için milli birlikten ne kadar bahsedilir bilmem ama bu ihtimal yani Suriye’nin Türkiye tarafından yapılan operasyon dolayısıyla silkinip kendine geleceği bana biraz uzak bir ihtimal gibi geliyor. Bekleyip hep birlikte göreceğiz.
Aborgin halkının “invasion” yani istila günü olarak andığı bu günde biz de onların acılarını paylaşarak tüm insanlık için aydınlık bir gelecek diliyoruz.
Dostça kalın