BİR SANATINIZ OLSUN – DÜMBELEKÇİLER
İzmir’de güzel güzel gezerken dümbelek çalan bir vatandaşımızla yollarımız kesişti. Oturduk konuştuk, meğer emekli olduktan sonra kendisine zevkine ve neşesine uygun bir meşgale bulmuş. Dümbelek çalma kursuna yazılmış, bana o kadar güzel anlattı tarif etti ki oralarda kalsaydım bu etkinliğe mutlaka bende katılırdım diye heveslendim doğrusu. Daha önceleri “Benim Bir Dümbeleğim” var başlıklı bir yazı yazmıştım. Dümbelek çalmayı severim yani.
Yanılmıyorsam 98 veya 99 yıllarında Grup Laçin’in “Bu Senede Bekar” gezelim isimli unutulmaz bir şarkıları çok tutulup, dinlenmişti. İşte bu grubun elemanlarından Teoman Dalcı Hoca İzmir’in Bayraklı semtinde dümbelek çalma kursu başlatmış. Bence insanların stresini atıp neşeli bir sanatla uğraşmaları adına çok isabetli güzel bir meşguliyet olmuş. İzmirli abi bizzat gittiği bu kurs hakkında bakın bana neler neler anlattı:
“Bir arkadaşımın aracılığıyla böyle bir dersin olduğunu öğrendim ve katılmaya başladım. Haftada bir gün cüzi bir ücret karşılığında yaklaşık iki buçuk üç saat süresinde derslerimiz oluyor. Genelde yılda bir sefer halka açık gösteri yapacağımızda önceden onun da provalarına katılıyoruz. Askerlik gibi çok disiplinli ve dikkatli çalışıyoruz. Derslerimize katılım oranı zaman zaman değişiyor. Genelde eğitim seviyesi, kariyeri yüksek, olgun yaştaki arkadaşlardan bu derslere çok talep var. Literatürde dümbelek demiyoruz, enstrümanımıza “Perküsyon” demeyi tercih ediyoruz ama dileyen darbukada diyebiliyor. Bununla beraber Teoman Dalcı hocamız ve asistanı hanım eşliğinde def (bendir) ve tahta kaşıkla ritim dersleri de alıyoruz.
Akşam saatlerinde başladığımız dümbelek çalma derslerimiz genelde üç saate yakın sürüyor. İlk zamanlarda yaklaşık yüz kişi hocamızın aynısıyla ritim tutup alışacağız derken eller çok acıyor, şişiyor, kollar feci şekilde yoruluyor, kanter içinde kalıyoruz ama sonuçta çok güzel bir sanat dalını icra etmiş oluyoruz. Teoman hocamızdan öğrendiğimiz önemli bir bilgi, şimdi piyano, keman, kaval gibi başka bir enstrümanı çaldığınızda onların farklı sesler çıkaran notaları vardır. Notalarla müzik meydana gelir. Ama Dümbelekte el ve parmak marifetiyle çalınan sadece düm ve tek olarak adlandırılan sadece iki ses vardır. Ritmi oluşturan bu iki sesten birisi kalın ve tok ikincisi ise ince ve tiz sestir. İlk ses ritmin temelini sağlar ve dümbeleğin ortasına vurarak çıkar, ikinci ses ise dümbeleğin kenarlarına vurularak elde edilir. Darbukadan başka def ve tahta kaşıkla da dersler yapıyoruz. Senenin sonunda sıkı bir prova yaptıktan sonra dümbelek, def ve tahta kaşıkla yaptığımız sanatımızla halka açık konser veriyoruz.”
İzmirli abiyi dinledikçe Melbourne de pek elle tutulur bir sanatımızın olmadığını düşündüm. Toplumumuz buralara göçeli bunca yıl olmuş, herkes işinde gücünde, dünya telaşı uğraşıp duruyoruz. Bu tür sanat çalışmaları için her semtte gayet uygun, çok ucuz kiralı Community Centrelerimiz varken bizim de bir enstrüman kursumuz, bir elişi dersimiz, resim yapma gibi güzel sanatlar aktivitelerimiz olsa ne güzel olurdu değilmi? Veya Melbourne ait kıymetli bir sanatkarımız var mı, varsa da ben henüz duymadım. Oysa bir sanatımızın olması hepimize iyi gelirdi. Kendimize çok özel bir zaman dilimi ayırmaktan dolayı bir iç huzuru, başarmaktan kaynaklanan bir mutluluk ne güzel olurdu. “Bunu ben yaptım” derken kendinizi hatırlar seversiniz, olumsuz şeyler düşünüp kendinizi üzmeye vakit bulamazsınız, neşelenirsiniz yani. Yarı yaşından sonra bir sanat dalıyla uğraşmak herkese çok yakışır.
Diyeceksiniz ki “abla hiç mi sanatkarımız yok?” diye sorabilirsiniz… cevabım var olacak, ben onları tevafukken buldum. Gerçekten sanatla uğraşan güzel sanatlar başaran çok kıymetli hanımlarla tanıştım. Hiç ummazdım kara kalemle şahane resimler yapan bir hanımla tanıştım, akşam yemeğinden sonra odasına çekilip yaptığı kadın, çiçek, çocuk resimlerini görünce “bunları sen mi yaptın” diye ağzım açık kaldı. Çoğunuzun bu kıymetli sanatkarlardan maalesef haberi yok. Derken bir evde güzel bir meyve sepeti gördüm. Meğer bir hoca hanım eski gazeteleri incecik kıvırıp kamış gibi uzatıp uygun bir renge boyuyor ve ardından çeşit çeşit sepetler örüyor vee… en güzeli birkaç talebesi var. Bir gün beni Braybrook semtinde bir eve götürdüler. Ev sahibesi hanım bizi memnuniyetle evine buyur etti. Çay içip sohbet ederken öğrendik hanımın yetişkin bir kızı apansız vefat etmiş. Yavrusunun elim kaybından sonra çok üzülüp ağlamış. Çareyi onun ölümünden itibaren defterine şiirler yazmakta bulmuş, kızına ağıt gibi şiirler yazarak teselli olmuş. Onun yangılı şiirlerini kendi okumasından dinleyince aramızda şairlerimizin de olduğunu fark ettim. Ne ki bu birkaç sanatlı insanın sanatlarını sergileyip tanıtabileceği galeri, salon organizemiz yok, bu yüzden kimsenin haberi de yok.
Pembegül Abla