Dünya Gazetesi olarak, Avustralya’da Türk toplumu için önemli bir figür haline gelen Zeynep Yeşilyurt ile bir röportaj gerçekleştirdik.
1977 yılında Türkiye’den Avustralya’ya göç eden Zeynep Hanım, kendi yaşam hikayesini paylaşırken, göçmenlik deneyimlerinin zorluklarını, eğitim hayatını ve toplumuna katkılarını içten bir şekilde aktardı. Kendisi, özellikle kadınlar ve çok kültürlü topluluklar için yürüttüğü çalışmalarla dikkat çekiyor. Bu röportajda, Zeynep Yeşilyurt’un hayatına, motivasyonlarına ve toplumsal hizmet anlayışına dair samimi bir bakış sunuyoruz.
Mustafa YILMAZ.: Merhaba Efendim. Öncelikle bize zaman ayırıp görüştüğünüz için teşekkür ediyorum. İsterseniz hemen başlayalım. Bize biraz çocukluk yıllarınızdan bahseder misiniz?
Zeynep Yeşilyurt: Merhaba Mustafa Bey. Ben de teşekkür ederim. Avustralya’ya 1977 yılında Ankara şehrinden geldim. İlk geldiğimizde ben henüz 6,5 yaşındaydım ve bu yıllara dair net bir hatıram yok maalesef. Sadece ailemden duyduğum bazı anılar var. Birçok Türk ailesi gibi biz de maddi zorluklar nedeniyle Avustralya’ya göç etmek zorunda kalmışız.
Avustralya’ya gelebilmemiz için, daha önce hiç tanımadığımız uzak akrabalarımız bize sponsor olmuşlar. Akrabalarımızın bu desteği daha sonra da devam etti. Melbourne’ye yerleşmemize, ev bulmamıza, anne-babamın iş bulmalarına, okula kaydolmamıza kadar hayatımızın her alanında bize destek oldular ve büyük bir cömertlik örneği gösterdiler.
Bugün bile sponsor ailemizle yakın bir bağımız var; onlar bizim için bir amca ve teyze gibi oldular. Gerçekten, onların sayısız cömertliklerinin hayatımızın seyrini değiştirdiğini ve bize birçok fırsat kapısı açtığına inanıyorum. Onların bu cömertlik ve yardımseverlikleri benim hayatımı da derinden etkiledi. Nezaketleri ve destekleri için onlara sonsuza dek minnettarım.
Dünya Gazetesi Editörü Mustafa Yılmaz Avustralya nişanı layık görülen Zeynep Yeşilyurt ile. (Foto: Dunya Gazetesi)
M.Y.: Avustralya’ya ilk geldiğiniz yılları hatırlıyor musunuz? O yıllarda ne gibi zorluklar çektiniz? O yıllara ait hatıralarınız var mı?
Z.Y.: Melbourne’ye yerleşmenin ilk yılları ailem için oldukça zorlu geçti. Babam gündüzleri Holden fabrikasında, geceleri de bir çikolata fabrikasında çalışıyordu; annem ise tam zamanlı olarak dikiş makinesi operatörü olarak çalışıyordu. Türkiye’de babam marangozdu, ancak İngilizce bilmediği ve yerel iş piyasasını tanımadığı için fabrikalarda çalışmak zorunda kaldı.
Melbourne’de ilk olarak Brunswick’te kiralık bir evde yaşamaya başladık, ardından South Melbourne’de kamu konutuna taşındık. Nihayet Avustralya’da üç yılın ardından Glenroy’da satın aldığımız ilk evimize yerleştik. Her taşınma, okul değiştirmek anlamına geliyordu ve o zamanlar çok sorgulamadan sadece uyum sağlamaya çalıştık.
Anne ve babamın, İngilizce kurslarına çok fazla katılma fırsatları olmadı. Zamanlarının büyük bir kısmını çalışmaya ayırmak zorunda kaldılar. Dolayısıyla onlar için dil ve kültürel zorluklarla karşılaşmak kaçınılmaz oldu. Zamanla benzer düşüncedeki sosyal ve kültürel derneklere katıldılar ve bu gruplar aracılığıyla arkadaşlar edindiler. Onların da yardımıyla hayata tutunmaya çalıştılar.
Benim için en zor dönem muhtemelen Avustralya’ya geldikten sonraki ilk 6-12 aydı. Türkiye’de neredeyse hiç okula gitmemiştim ve burada 2. sınıfa yerleştirildim. İngilizce bilmediğim ve okul rutinlerine alışık olmadığım için zorlandım ve bazen derste uyuyakaldım. Öğretmen benimle konuştuğunda endişeleniyordum, çünkü İngilizceyi anlamıyordum. Neyse ki, öğretmen bana Ali adında bir çocuğu yardımcı olarak görevlendirdi, o da tercüme konusunda bana yardımcı oldu. Henüz küçük bir çocuk olduğum için İngilizceyi hızla öğrenebildim.
Ayrıca hem annem hem de babam aynı zamanda çalışmak zorunda olduğu için sık sık kardeşlerimle evde yalnız kaldığımı hatırlıyorum. Biz “anahtarlık çocuklar” olarak okula kendi başımıza gidip gelirdik. Bu deneyim bize genç yaşta bağımsız olmayı öğretti- o zamanlar sadece 3, 6 ve 9 yaşlarındaydık.
M.Y.: Eğitim yıllarınızdan bahseder misiniz? Bildiğimiz kadarıyla birkaç üniversite bitirdiniz. Sizi motive eden unsurlar nelerdi? Hangi şartlarda, şu an bulunduğunuz konuma gelebildiniz?
Z.Y.: Ailemin çocukları için net bir dileği vardı: O da bizim üniversiteye gitmemiz ve onların yaşadığı hayatın daha kolayını yaşamamızdı. Bu düşünce çok küçük yaşlardan itibaren aklıma kazınmıştı ve hayatımın ilerleyen yıllarında da bundan başka bir şeyi düşünmedim. Motivasyonum anne-babama olan derin bir görev duygusundan kaynaklanıyordu – onların fedakarlıklarına karşılık çok çalışıp başarılı olmak ve onları ödüllendirmek istiyordum. Aldığım eğitim de bu süreçte bana sayısız kapılar açtı.
Eğitim sürecinde yaşadığım zorluklar da oldu. En zeki öğrenci ben değildim ve işler bana kolay gelmiyordu. Ancak kararlılığım, sıkı çalışmam ve “her şey mümkündür” felsefem hedeflerime ulaşmamda bana yardımcı oldu. Üniversitede ilk tercihim olan bölüme giremedim. Başlangıçta La Trobe Üniversitesi’nde Davranış Bilimleri okumak istemiştim, ama yerine Sosyal Bilimler bölümünden kabul aldım, bu da ilk yılımda Psikoloji okuyamayacağım anlamına geliyordu. Yılmadım ve Deakin Üniversitesi ile iletişime geçtim; burada Psikoloji ve Sosyoloji bölümüne kaydoldum. Bir yıl sonra da Swinburne Üniversitesi’ne geçtim ve diplomamı tamamladım. Netice olarak pes etmedim ve istediğim bölüme girene kadar uğraştım ve sonunda bunu başardım. Avustralya eğitim sistemi bu konuda öğrencilerine birçok fırsat sunuyor.
Yıllar sonra, olgun bir öğrenci olarak Sosyal Hizmetler diplomasını ve ardından İşletme Yönetimi Diplomasını tamamladım. Benim için eğitim sadece bir diploma kazanmaktan ibaret değil aynı zamanda hayat boyu eğitimden de ibaretti. Bu yüzden bilgimi ve becerilerimi artırmak için çeşitli kurslara devam ettim.
M.Y.: Şu anda nasıl bir göreviniz var?
Z.Y.: 1993’ten beri profesyonel olarak çalışıyorum, ağırlıklı olarak üniversite, toplum ve sağlık hizmetleri sektörlerinde çeşitli roller üstlendim; bunlar arasında araştırma ve proje çalışmaları, topluluk geliştirme, sosyal hizmetler ve yönetim yer alıyor.
Son bir buçuk yıldır Victoria Kamu Hizmetleri’nde çalışıyorum ve burada, Hibe Programı Görevlisi ve Kıdemli Program Görevlisi olarak görev aldım. Sorumluluğum çok kültürlü grupları ve organizasyonları destekleyen hibe programlarının sözleşmelerini yönetmek.
M.Y.: Bize yaptığınız bazı çalışmalardan bahsedebilir misiniz?
Z.Y.: Profesyonel çalışmalarımın büyük bir kısmı kadınları ve çok kültürlü toplulukları desteklemeye yönelik. Bu çalışma programı, Avustralya’ya yeni gelen kadınlara ilk yıllarında rehberlik etmek, hamilelik ve çocuk yetiştirmenin ilk aşamalarında destek sağlamak ve planlanmamış hamilelikler için danışmanlık yapmak gibi görevleri içeriyor. Ayrıca, aile içi şiddet, konut güvencesizliği, finansal zorluklar ve diğer sorunlarla karşılaşan kadınlara danışmanlık yapıyorum ve onlara destek veriyorum.
Profesyonel çalışmalarımın yanı sıra, gönüllü çalışmalarımda oldu. Yönetim komitelerinde görev alarak yerel organizasyonları destekledim; toplum etkinlikleri, altyapı projeleri, kapasite geliştirme, yaşlı grupları ve hizmet sunum programları gibi çalışmalar için fon sağlama konusunda yerel organizasyonlara yardımcı oldum. Ayrıca, yaşlı kadınların barınma sorunu, kürtaj yasası reformu ve aile içi şiddet reformları gibi kadınları ve çok kültürlü toplulukları etkileyen konularda hükümete savunuculuk yaptım.
Birlikte çalıştığım bazı organizasyonlar şunlardır:
Gönüllü olarak katkıda bulunduğum çeşitli organizasyonlar ise şunlardır:
M.Y.: 2024 yılında Avustralya üstün hizmet ödülüne layık görüldünüz. Aldığınız bu ödülden biraz bahseder misiniz? Bu ödülün içeriği nedir ve sizin için anlamı nedir?
Z.Y.: Avustralya Nişanı, Avustralyalıları olağanüstü başarıları veya ülkeye ya da daha geniş topluma sağladıkları hizmetler için onurlandıran bir unvandır. Bu unvana çok kültürlü topluluklar ve kadın sorunlarına yönelik yaptığım çalışmalarımdan dolayı layık görüldüm.
Avustralya Nişanı için aday gösterildiğimi öğrendiğimde gerçekten şaşırdım, ödül kazandığımda ise daha da şaşırdım. Çalışmalarımdan dolayı böyle bir ödüle layık görüleceğimi hiç düşünmemiştim. Bu vesileyle çalışmalarımı değerli bulan ve beni bu ödülle onurlandıran güzel kalpli insanlara minnettarlığımı ifade etmek istiyorum.
Gerek mesleki olsun gerekse gönüllü olsun yaşadığım topluma hizmet etmek ve şimdiye kadar benim üzerimdeki emeklerin karşılığını vermek benim için her zaman önemli olmuştur. Bu bağlılık, benim ve ailemin Avustralya’ya yaptığı yolculukta bize sunulan çeşitli fırsatlara duyduğum derin minnettarlıktan kaynaklanmaktadır. Bu ülkede kat ettiğimiz uzun ve zorlu yolları sık sık düşünüyorum ve böyle olağanüstü bir ülkede yaşama fırsatı bulduğum için kendimi şanslı sayıyorum.
M.Y.: Neden çalışmalarınızda çok kültürlü toplumda kadın ve yaşlılara öncelik verdiniz?
Z.Y.: Hayatımda yer alan insanlar, özellikle çevremdeki yaşlılar ve güçlü kadınlar, bana topluluk ve sosyal adalet değerlerini aşıladı. Bu değerler her zaman bana ilham vermiş ve beni motive etmiştir.
Farklı kültürlerden gelen insanların karşılaştığı zorlukları anlayabiliyorum ve bu zorlukların üstesinden gelmek için gösterdikleri fedakarlıkları takdir ediyorum. Benzer süreçten geçmiş bir kadın olarak, bu insanların yaşadıkları zorlukları aşabilmeleri adına onlara yardımcı olmak istedim.
Beni motive eden şey, maddi ve manevi yardımların çeşitli engellerle karşılaşan bu insanların üzerinde nasıl fark yaratabileceğini görmek. Yaşlı topluluk üyelerinin, kadınların, dil ve okuryazarlık sorunları yaşayanların, ya da bölgesel Victoria’daki izole olmuş çok kültürlü grupların temel kaynaklara, hizmetlere ve bilgilere erişim sağladığını görmek bana ilham veriyor. Toplulukların sosyal etkinlikler ve kültürel kutlamalar için bir araya geldiğini izlemekten ve bu çabalara katkıda bulunmaktan gurur duyuyorum.
Benim temel görevim çok kültürlü toplulukların ihtiyaç duyduğu kaynaklara ve destek hizmetlerine erişimini sağlamaktır. Bu şekilde, bu toplulukların Avustralya’da güçlü sosyal bağlarını sürdürmelerini, kültürel geleneklerini ve inançlarını rahatça devam ettirebilmelerini sağlamayı hedefliyoruz. Aynı zamanda çok kültürlü geçmişe sahip diğer kadınları şiddetten uzak tutup, güvenli konutlarda yaşamalarını sağlamak, ihtiyaç duydukları alanda eğitim almalarına ve çalışabilecekleri iş bulmalarına yardımcı olmak diğer görevlerim arasında yer alıyor. Onları desteklemek ve başarılarını gözlemlemek benim için oldukça tatmin edici oluyor.
M.Y.: Birinci nesil göçmenlerin fedakarlıkları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Z.Y.: Ailem gibi birinci nesil göçmenlerin yaptığı fedakarlıkları düşündüğümde duygulanıyorum. Onlar, cesur, çalışkan, dayanıklı ve zorluklara göğüs geren bir nesildi. Bugün bizim ve bizden sonraki nesillerin başarılarının temelinde onların bu fedakarlıkları yer alıyor. Onlar ülkelerinden, ailelerinden, arkadaşlarından vazgeçtiler ve dil engelinden tutun da yeni bir kültüre uyum sağlamaya kadar sayısız zorlukla karşılaştılar. Bütün bunların hepsi bizim daha iyi bir hayat sürmemiz içindi. Birçok açıdan, kendi hayallerini ve arzularını çocukları uğruna bir kenara koydular. Bu fedakarlıklar, bugün sahip olduğum bu konumun hazırlacısı oldu diye düşünüyorum. Ailemin yaptığı bu fedakarlıklardan dolayı kendilerine minnettarım.
M.Y.: Şu anda Türk toplumunun Avustralya toplumu içindeki rolünü nasıl buluyorsunuz? Geçmişe oranla şu anda nasıl bir Türk toplumu profili görüyorsunuz?
Z.Y.: Türk toplumu şimdiye kadar Avustralya’da hayata uyum sağlama ve daha geniş anlamda topluma katkıda bulunma konusunda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Her geçen gün üniversite diploması alan gençlerimizin sayısı artmaktadır. Topluluk üyeleri profesyonel alanlarda da oldukça başarılılar, günümüzde Türk girişimcilerin sayısı hızla artmaktadır. Artık hükümet ve siyasette de daha fazla temsilci görmek mümkün.
Öte yandan, Türk toplumu olarak hala karşılaştığımız bazı problemlerimiz de yok değil. Örneğin; yaşlanan nüfusun ihtiyaçlarının karşılanamamış olması, ruhsal problemlerin artması, toplumumuz içindeki iç bölünmeler, dil ve kültürel kimlik erozyonu bunlardan bazılarıdır.
M.Y.: Diğer göçmen topluluklarıyla karşılaştırdığımız zaman Türk toplumunu Avustralya’ya yaptıkları katkı açısından nasıl buluyorsunuz? Sizce biz başarılı bir toplum muyuz?
Z.Y.: Daha önce de belirttiğim gibi, toplumumuz önemli ilerlemeler kaydetti ve Avustralya toplumunda önemli bir rol oynamaya devam ediyor. Toplumsal çalışmalar, eğitim, sağlık, inşaat, siyaset, hukuk, gazetecilik, gıda, perakende ve daha birçok alanda temsil ediliyor ve anlamlı katkılarda bulunuyoruz.
Toplumumuzu diğer topluluklarla karşılaştırmak zordur çünkü her topluluk farklı ekonomik, sosyal ve politik koşullara sahip ve her bir toplumun farklı zamanlarda gerçekleşen göç deneyimleri var. 1970’ler ve 1980’lerde büyük ölçüde sınırlı eğitimle ve işçi sınıfı olarak Avustralya’ya gelen toplumumuz, Türk-Avustralyalıların gelecek nesilleri için güçlü bir temel oluşturmak adına çok çalışmıştır.
Farklı bir kültürden gelmemize rağmen, Türklerin çoğu Avustralya’ya uyum sağlama konusunda oldukça başarılı olmuştur. Bunda büyük ölçüde kültürümüzü yaşama, dilimizi konuşma ve inancımızı özgürce sürdürmemize olanak tanıyan Avustralya’nın çokkültürlülük politikası etkide bulunmuştur diye düşünüyorum.
M.Y.: Avustralya’da yaşayan Türk gençlerine ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Z.Y.: Tavsiyem basit: Pes etmeyin- ilerlemeye devam edin. Bazen hedeflerinize ulaşmak için biraz daha fazla çaba harcamanız ve daha uzun çalışmanız gerekebilir. Ayrıca, farklı fırsatları keşfetmekten korkmayın. Kendinizi hiç hayal etmediğiniz roller içinde bulabilirsiniz ve bu roller size büyük memnuniyetler sunabilir.
Gençlerin topluluklarında aktif olmalarını da teşvik ediyorum. Bu sadece Türk toplumuna katılmak anlamına gelmiyor; aynı zamanda diğer çeşitli topluluklar ve organizasyonlarda da yer almak demek. Farklı platformlarda Türk toplumundan daha fazla temsillere ve seslere ihtiyacımız var. Gençlerin profesyonel ya da gönüllü olarak çeşitli organizasyonlara katılmalarını, iş dünyasına ve siyasi partilere katkıda bulunmalarını çok önemli görüyorum. Önemli bir söz vardır: “Sesinizin duyulması için masada bir yeriniz olmalı.”
M.Y.: Zeynep Hanım, yaklaşık yarım asırlık bir göç sürecini kısa bir zaman diliminde bize yaşattınız. Avustralya’da yaşayan Türk toplumunun tarihini anlama adına istifade ettiğimizi düşünüyorum. Bize vakit ayırdığınız için size tekrar teşekkür ediyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum. Umarım Türk toplumunu böyle güzel temsil eden insanların sayısı zamanda daha da artar.
Z.Y.: Ben de size teşekkür ediyorum Mustafa Bey. Bu güzel dileklerinize de canı gönülden katılıyorum.