22 January 2025 Wednesday
Aşılanma işlerinde hangisi olacağını araştırmaya devam ediyoruz. Korona virüsünü karantinayla, maskeyle hijyenle yenmeye çalışırken hayat acısıyla tatlısıyla devam ediyor. Melbourne’da iki hafta da üç tane tanıdığım kanser olmuş haberini aldım. Çok üzgünler, onlara dualar ettik. Hal böyleyken dünyanın farklı yerlerinde iki ayaklı, insan kılıklı virüslerde boş durmuyorlar. Masum insanları evinden yurdundan ediyorlar. O tür zalimlerin aşısı, ilacı şimdilik yok.
Üslubunuzu yumuşatıp, hitabetinizi kibarlaştırırsanız…
Gelin bu gün aklımızın tozlu raflarından üslubu indirip üzerindeki tozları üfleyip biraz üslup hakkında muhabbet edelim. Sanki bu konuda konuşmazsak üslubu kaybedecekmişiz gibi bir endişe var içimde. Oysa insani ilişkiler içinde üslup bize çok gerekli önemli bir şey. Ne yazık ki yeni yetişme gençlerimizi anında üslup hakkında uyarmazsak, hatırlatmazsak tarzlarının doğru veya normal olduğunu zannediyorlar, öylece olup gidiyorlar. Misal yeni tanıştıkları birisine Türkçe konuşacaklarında “sen” diye hitap edebiliyorlar. “Ahmet bey” yerine doğrudan “Ahmet” veya “Ayşe hanım” yerine “Ayşe” diyorlar. Doğrusu üslup bir tarz bir biçim, anlatma, hitap etme şeklidir. Üslubunuz ne kadar güzel, kibar, yumuşak olursa karşınızdakine de bıraktığınız intiba sizin adınıza o kadar saygı değer ve güzel olur. Üslubunuzu yumuşatıp, hitabetinizi kibarlaştırırsanız karşınızdakiyle güzel bir seviyede muhatap olabilirsiniz. Karşınızdaki buna uymasa da siz kendinize olan saygınızı muhafaza edebilirsiniz.
Yıktı perdeyi eyledi her yeri viran
Bir misal vereyim. Bir zaman biz hacca gittiğimizde kafilemizden genç bir bayan gece eşiyle Kabe’yi tavafa gitmişler. Nasıl olduysa birbirlerini kaybetmişler. Bey abi oda arkadaşlarına “eşimi çok aradım bulamadım” diye haber verince hepimiz çok merak ettik üzüldük. Allah’tan genç hanım sabah sağ salim bulundu geldi. Hepimiz çok sevindik. Ama yaşlı bir amca sanki kocasından, hepimizden daha çok üzülmüş endişelenmiş ki herkesin içinde bulunup gelen arkadaşa “sen niye dikkat etmedin kayboldun. İnsan biraz dikkat eder, böyle sorumsuzluk olur mu, sen niye kayboldun..” diye verdi, bağırdı. Hacda bağırma olamayacağını o anda amca unuttu zannedersem. Genç bayan olduğu yerde dondu kaldı, hiç bir şey diyemedi. Aslında amca üsluplu konuşsaydı kızcağıza ”evladım kaybolduğuna çok üzüldük, seni çok merak ettik, nasılsın iyi misin..” diyecekti ama diyemedi yıktı perdeyi eyledi her yeri viran. Üslubuyla genç hanımın kalbini kırdı.
Avustralyalılar özür dilemekten hiç üşenmezler
Üslubu güzelleştirmeyle ilgili çalışmalara küçük yaşlardan başlamak en iyisi. “Teşekkür ederim, hoş geldiniz, güle güle, merhaba, iyi günler, özür dilerim, müsaadenizle..” gibi nezaketli konuşmalar herkese her zaman lazımdır ve çok yakışır. Avustralya halkının çoğunun ilk karşılaşmalardaki hitabetteki kibarlıklarını her zaman çok takdir ederim. Buralarda çok görüyorum, anneler ve babalar minnacık çocuklarının göz hizasına çömelip onları teşekkür etmeye alıştırıyorlar. Herhangi bir alışveriş esnasında “merhaba, nasılsın, iyi günler, hoşça kal” benzeri söylemleri hiç esirgemezler. Özür dilemekten hiç üşenmezler, hepsine helal olsun.
Padişahın rüya yorumlatması
Eski zaman padişahın birisi bir rüya görmüş. Rüyasını yorumlayacak birisini getirmişler. Tabirci rüyayı dinlemiş ve yorumunda; ‘‘padişahım bütün oğullarınız ölecek siz kalacaksınız” demiş. Padişah bu yorumdan hiç hoşlanmamış o yorumcuyu hemen huzurundan kovmuş. Başka birisini çağırtmış ama oda aynı yorumlamış. Ararken sorarken daha başka bir rüya tabir edecek birisini bulup getirmişler. Padişah rüyasını ona da anlatmış. Son tabirci “kıymetli padişahım rüyanızın yorumuna göre siz evlatlarınızdan biraz daha fazla yaşayacaksınız “ diye yorumlamış ve ödülü kazanmış.
Şirin bir fıkrayla vedalaşalım
Erzurumlu bir adam işleriyle ilgili İstanbul’a gitmiş. İşlerini bir haftada halledip evine dönmüş. Hanımına oralarda gördüğü kibarlıklardan bahsetmiş. “Ne güzel İstanbul’da hanımlar eşlerine işten galince hoş geldin, nasılsın, hava nasıldı..” deyip çok kibar karşılıyorlar diye anlatmış. Hanım dinlemiş anlamış. Ertesi günü kocasını İstanbullu hanımlar gibi kapıda karşılamış. “Nasılsan, iyi sen, hava da çok soğuk, it gibi titriysen” diye buyur etmiş.