15 August 2022 Monday
Küçüklüğümden hatırladığım ve sanata bakış açımı belirleyen olgulardan birisidir:
Üç telli balta-sazı olarak adlandırdığımız bir bağlama çeşidinin Alevi dedesinin parmaklarında hayat bulması… Evet, balta-sazı, çünkü baltayı andıran bir tekne yapısından oluştuğu için o adı almış. Dede sazıolarak da bilinir, ama ben balta-sazı demeyi tercih ediyorum, çünkü bu böyle daha otantik duruyor benim için…
Hayranlıkla izlerdim o Alevi dedesi ile balta-sazının kusursuz birlikteliğini. Bir tiyatro ya da film sahnesindeymiş gibi hissederdim kendimi. Türküyü söyleme şekli çok içten ve her bir sözün belli bir amaçla yazıldığı çok belli olurdu. Bu, yüz ve vücut hareketlerinden, çalım şeklinden anlaşılabilirdi. Ben sözleri fazla takip edemezdim, çünkü sözler tekrardan oluşmuyordu ama dede ve balta-sazının o büyüleyici sesi çok şey anlatırdı bana…
Aktarmaya çalıştığım durumu tasvir etmesi güç ama şöyle anlatmak isterim: Düşünün ki, eski bir köy odası ve odada yörenin köy halkı… Dedeye verilen özel bir önem var. Dolayısıyla dede baş köşede oturuyor ve köy halkı dedenin sağında ve solunda yarı çember oluşturmuş bir şekilde merakla sazı ve sözü bekliyor. Dedenin başı hafif öne eğik, gözler kapalı ve parmakları balta-sazına dokunarak bir doğaçlama çalmaya başlıyor. Odayı kaplayan notaların güzelliği ve duygusu herkeste bir hayal dünyası oluşturuyor. Sonra bu doğaçlama çalımı yavaşça bir türküye dönüşüyor, kimsenin bilmediği dedeye ait olan bir türküye. Ve sözler başlıyor türküyü dillendirmeye. Odayı kaplayan sadece iki ses var ve hiç kimse bunu bozmayı düşünemiyor bile…
Buradan benim kendimce çıkardığım bazı sonuçlar olmuştur: Birincisi, dedenin kendi sanatına vermiş olduğu önem… Bu sanat, maneviyatta ve ruhen yapılmıyor olsa köy halkı bu derece etkilenemezdi. Hiçbir kaygı gütmeden sanat yapmak ve duyguları olduğu gibi aktarmak bu olsa gerek. Tam olarak bir sanatçı denilebilir, çünkü taklit yok, sahtelik yok. Aksine, müthiş bir samimiyet var. Köy halkı da dedenin bu doğal, samimi sanatından dolayı kendilerini huzurlu hissediyor ve dolayısıyla dedeye müthiş saygı duyuyorlar.
Bir diğer çıkardığım sonuç ise; balta-sazının o muazzam etkileyici tınısı… Oyma duttan yapılan bir enstrümanın, dedenin parmaklarında duygu bulması… Daha sonra balta-sazını kendim çalmayı öğrendim ve başka çalanlardan da dinledim, ama gerçek şu ki o tınıyı ve lezzeti hiçbir zaman ALAMADIM.
Balta-sazının teknesinin alt bölümü sivrilerek bir balta ağzını andırdığı için bu adı almıştır. Daha çok Malatya, Arguvan, K.Maraş, Elbistan, Pazarcık, Kayseri-Sarız, Gaziantep, Sivas’taki Alevi toplulukları içinde kullanılır. Gövdesi genelde ardıç, köknar, karadut ağaçlarından, sapı çam, ardıç, göğüs tahtası ise çam ya da köknardır. Teknesi, özel keserlerle oyularak, tümüyle el işçiliğiyle yapılır. Genelde kısa saplı bağlama boyunda ve 12 perdelidir. Bağlama düzeninde, mızrap kullanmadan Şelpe ya da Pençe tekniğiyle (elle) çalınır.
Sanatçı- Muharrem Aslan
www.muharremaslan.org