15 August 2022 Monday
Ama, müzik sanatını daha iyi anlamak için, daha farklı bir bakış açısına sahip olmamız gerekmektedir, şöyle ki; mevcut olan doğa seslerinden söz etmemiz müziğin özünü daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Gök gürültüsü, yağmurun yağarken çıkartmış olduğu ses, ormanın var olan kendi doğal sesi, deniz dalgalarının çıkarmış olduğu ses ya da çığ düşmesi sırasında duyduğumuz ses gibi doğa olayları insanlığın duyduğu ilk melodilerdir aslında ve biz insanlar bu doğa olaylarından yararlanarak kendi organize müziğimizi sonradan oluşturmuşuzdur.
Saymış olduğum bu doğa olaylarını gözlerimiz kapalıyken bile tarif edebiliriz, çünkü her birinin bize vermiş olduğu duygu farklıdır. Mesela, gök gürültüsünü düşünelim; bize biraz korku ya da endişe gibi bir duygu verir. Ya da yağmurun yağmasını düşünelim; bazılarımıza huzur ve rahatlama hissi verir. Ya da deniz dalgalarının seslerini düşünelim; insan beynini dinlendirir ve sakinleştirir dalgaları dinlemek. Bu saydıklarım, doğanın bizlere sunduğu doğal seslerdir ve çoğu zaman biz farkında olmadan bu melodileri dinlemiş oluruz.
Ben doğayı müzik dinler gibi dinleme taraftarıyım.
Muharrem Aslan
Birde belli ormanlarda yaşayan bazı kuş türlerinin bizlere sunmuş olduğu melodiler vardır. Üniversite yıllarındayken, Avustralya ormanlarında yaşayan bu kuşların doğal olarak kendi aralarında sergiledikleri akapellayı analiz etmiştim. Kuşların sergiledikleri melodileri notaya alırken çok etkilenmiştim, çünkü bir orkestrayı dinlediğim hissine kapılmıştım. Dört farklı kuş türünün farklı ve belli bir ritim aralığı içinde farklı nota sesleri çıkartarak, birbirlerini melodisel olarak tamamlaması çok şaşırtıcıydı. Yani her bir kuşun çıkardığı ses rastgele değildi, tam aksine biri diğerinin vereceği melodiyi bekliyordu ve belli bir süre bekleyerek onu melodi olarak ve ses değeri olarak tamamlayan bir ses ile karşılık veriyordu. Dört kuşun birbirini bu şekilde tamamlası çok güzel ve dinlemeye değer bir şarkı oluşturuyordu. Bu anlattığım bir tesadüf değildir, bilakis uzun süre yapılan ses kayıtları bu kuşların bir araya gelerek, kendi aralarında düzenli olarak melodi oluşturduklarını bizlere ispatlamıştır.
Şimdi belki bir ormana gittiğimizde, var olan kuşların ötmesini daha farklı dinleyebiliriz. Belki kuşların bizlere sunduğu bir melodi dinliyoruzdur ve bunun farkında olmak için hafifçe kulak kabartmamız yeterli olacaktır. Ya da bir dağ başında esen rüzgarı hepimiz dinlemişizdir, ama belki bir melodiyi dinler gibi değil. Ben doğayı müzik dinler gibi dinleme taraftarıyım. Çünkü doğanın sunduğu sesler, bizler için bir meditasyondur aslında. Bir şelalenin akışı görsel olarak çok güzeldir, ama gözlerimizi kapatıp o şelalenin melodisini dinlemek bizlere müthiş bir rahatlama hissi verebilir.
Unutmayalım ki insanoğlunun çaldığı enstrümanlar da doğada bulunan elementlerden yapılmaktadır. Bir usta tarafından nakış nakış işlenerek oluşturulan her bir enstrüman, işlenmiş olduğu ağaca, metale göre farklı duygular yansıtır. Mesela dut ağacından, oyularak yapılan bir bağlama ile kelebek ağacından yapılan bir bağlamanın verdiği tınılar birbirinden farklıdır. Oyma dut ağacında yapılan bağlama daha bir lezzetli ve hoş gelir kulağımıza. Bu anlamda şunu söyleyebiliriz ki, çevremizdeki her doğal varlığın kendine özgü bir ses rengi vardır. Zanaatkârlar var olanı işler ve bir enstrümana dönüştürür, ama nesnenin doğal ses rengi kendi içinde zaten bulunmaktadır.
Yazımı şu şekilde noktalamak isterim; doğanın her anımızda bizlere sunmuş olduğu bir müzik sanatı bulunmaktadır. Bazen farkında olamıyoruz bu güzel müziğin ve haliyle o güzelliği dinlemeyi kaçırıyoruz. Bu anlamda, doğanın bizlere sunduğu müzik sanatını dinlemeniz için, özellikle bir yerlere gitmenizi tavsiye ederim, çünkü insan ruhunun bu güzellikleri dinlemeye ihtiyacı vardır diye düşünüyorum.