MUHARREM ASLAN

MUHARREM ASLAN

15 August 2022 Monday

Müzik Terapi Nedir

Müzik Terapi Nedir
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Müzik terapi, üzerine konuşulması gereken kapsamlı bir konudur. İhtiyacı olan insanlar için, bir destek ve tedavi aracı olarak kullanılan müzik terapi, günümüzde oldukça yaygındır.

Tarihe baktığımızda, müziğin bir iyileştirme aracı olarak kullanıldığını ilk olarak Şamanizm’de görmekteyiz. O dönemde daha çok bir ayin şeklinde düzenlenerek uygulanan müzik tedavisi, insana huzur vermek için kullanılırmış. Bunu takiben, müziğin tedavi edici gücü, tarih boyunca tartışmasız belli başlı başka kültürler tarafından da kullanılmış ya da kullanılmaya çalışılmıştır, ama bilimsel bir niteliğe bürünmesi ve müzik terapi olarak sınıflandırılması 1940’lardan sonra üniversitelerde bölüm açılması ile başlamıştır. Bunun sonucunda, üniversiteler aracılığıyla ‘müzik terapist’ adını verdiğimiz profesyonel kişiler yetişmiştir.

Bu anlamda baktığımız zaman, müzik terapi, gelişigüzel her müzisyen tarafından uygulanabilecek bir yöntem değildir. Günümüzde “müzik terapist” olunması için master ya da doktora yaptıktan sonra, tescilli müzik terapi derneği üyesi olunması gerekmektedir.

Müzik terapi çok geniş bir alandır ve her hastada farklı bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Ve en önemlisi ise bilimsel temellere dayandırılarak uygulanmalıdır ki hastaya gerekli destek ve yardım sağlanabilsin.

Peki, müzik terapi nasıl uygulanır ve kullanılan yöntemler nelerdir?

Birkaç örnek ile bunu anlatmak istiyorum. Bu arada, bunları nerden bildiğimi sorarsanız, ben de müzik terapi üzerine master yapmaktayım. Yoksa böylesi hassas bir alanda yazma hakkı bana düşmezdi…

Mesela ilginçtir ki “demans” hastaları, geçmişlerini unutsalarda, eski dönemden dinledikleri bir şarkı çalındığında, şarkının sözlerini hatırlayarak eşlik etmektelerdir. Başka bir şey; hatırlamasalarda, şarkıları hatırlamaları müzik terapinin uygulanmasını zorunlu kılmaktadır, çünkü müzik, demans hastalarına çok büyük destek sunmaktadır. Araştırmalar göstermiştir ki, demans hastaları müzik terapi sonucunda kendilerini daha mutlu hissetmeye ve kendilerine daha rahat ifade etmeye başlamışlardır. Bu bir nevi iyileşme belirtisi başlangıcıdır.

Ya da parkinson hastaları için uygulanan ritm eşliğinde yürüme egzersizleri, hastaların yürümelerinde düzelme ve gelişme olduğunu göstermektedir. Bu tesadüf değil, bilakis bilinçli bir şekilde uygulanan müzik terapi süreçlerinden sonra gerçekleşmektedir. Bunun açıklaması, insan hareketi, ritim ve müzik arasındaki kopmaz bağdan ileri gelmektedir. Yani, parkinson hastalarındaki titreme ya da hareket düzensizlikleri, belli bir ritm ve bu ritme bağlı müzik eşliğinde müzik terapist tarafından bilimsel bir şekilde uygulandığı zaman, iyileşme göstermektedir.

Bir diğer müzik terapi uygulaması örneğini ise otizmli çocuklar üzerinden verebiliriz. Otizm, her çocukta farklı belirtiler gösterir ve düzenli tedavi gerektirir. Müzik terapi de bu tedavinin önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Çocuk beyni yetişkin beyinden farklıdır, çünkü çocuk beyni halen gelişmektedir ve pozitif desteğe ihtiyacı vardır. Bu yüzden, çocukta müzik terapi uygulaması, çocuğun gelişimi açısından daha çok önem taşımaktadır. Müzik terapi, otizmli çocuklarda daha hassas bir uygulama gerektirir çünkü her yaş grubu beyinsel anlamda farklı özellikler taşımaktadır.

Diğer önemli bir konu olarak şunu tavsiye edebilirim; çocuklarda müzik terapi ne kadar erken uygulanırsa, çocuk için o kadar avantajlı olacaktır. Aileler bazen, çocukta bir gelişim problemi olduğunu göremeyebiliyorlar ya da nereye danışmaları gerektiğini bilemeyebiliyorlar. Bu anlamda eğer bir müzik terapist ile iletişime geçerlerse, çocuğun gelişimi açısından nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini öğrenmiş olurlar.

Sonuç olarak şunu kesinlikle diyebiliriz ki; müzik terapi uygulamasının tek bir reçetesi yoktur. Müzik terapist, aldığı uzun eğitimler ve deneyimler sonucunda her hastaya göre farklı yöntemler geliştirir ve bunları seanslar halinde uygular. Ve bu seansları raporlar halinde yetkili alanlara sunar, böylece hastanın gelişimi sağlıklı bir şekilde gözlemlenmiş olur.

Devamını Oku

Anadolu Halk Müziğinin Çok Sesliliği ve Yorumlanması Üzerine Düşünceler

Anadolu Halk Müziğinin Çok Sesliliği ve Yorumlanması Üzerine Düşünceler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Anadolu halk müziği yöre yöre farklılıklar gösterse de kendine has ortak ve özel karakterler barındıran bir müzik tarzıdır. Bu anlamda, halk müziğinin çok sesliliği ve yorumlanması bu karakterlerin bozulmaması üzerine işlenmelidir.

İnsan sesini de bir enstrüman olarak sayarsak, türküler bir ya da iki enstrüman ile doğmuştur. Mesela, ağıt sadece ses enstrümanı ile meydana gelmiştir ve içinde ağır hüzün barındırır. Ya da bir Aşık Veysel türküsü, bağlama ve ses birlikteliği ile oluşmuştur.

Müzikte çok seslilik ise birçok enstrümanın birlikteliğinden oluşur. Yani orijinal melodiye gitar, piyano, ritim, kaval, keman vb. enstrümanları dahil ederek orkestra halinde işlemek anlamına gelir.

Çok seslilik, işlendiği duruma göre bazen güzel duyulur, bazen de kötü… Kimi zaman, dinlediğimiz bir türküyü bozmuşlar deriz ya da çok güzel bir orkestra ile düzenlenmiş deriz…

İnsan sesini de bir enstrüman olarak sayarsak, türküler bir ya da iki enstrüman ile doğmuştur.

MUHARREM ASLAN

Biz herhangi bir türküyü dinlerken normal olarak orijinal halini göz önüne getirerek dinleriz. Kıyaslamamız da bunun üzerinden gelişir. Baz aldığımız ilk ses vokal olur. Nasıl söyleniyor ona bakarız. Sonra, ara melodideki çalan enstrümanlar bize hitap ediyor mu diye bakar ve kıyaslamayı yaparız. Bunun takibinde, birkaç dakika içinde kararımızı veririz dinlediğimiz türkü hakkında…

Şu konuda gerçekten haklısınız ki, bazı türküler hazırlanırken bozuluyor ve dinlenemez bir hale getiriliyor. Bunun nedeni türküyü icra eden ve hazırlayan kişi veya kişilerin Anadolu halk müziğini yeterince özümsememesinden ve ilaveten müziği teorik anlamda bilmemesinden kaynaklanmaktadır.

Bu yazımda olumsuz örnekler vererek gitmek yerine, olumlu bir örnek vererek ilerlemek isterim ki vermek istediğim düşünce doğru anlaşılsın. Mesela, Yavuz Top 1989 yılında, geleneksel bir ezgi olan ‘Ötme Bülbül Ötme’ türküsüne yeni ara kompozisyonlar yazdı ve geniş bir orkestra ile düzenleyerek dinleyiciye sundu. O zamana kadar bu türküyü sadece bağlama eşliğinde dinleyen halk için bu tamamen yeni bir duyumdu. Ama sonuç olarak herkes tarafından benimsendi ve sevildi. Buradaki durum Yavuz Top’un halk müziğini ve müziği çok iyi bilmesinden kaynaklıdır. Çünkü orkestrayı kullanmak gelişigüzel olmaz. Ya da sadece müziği bilmek de yetmez… Türkünün kaynağını, anlamını ve halkta uyandırmış olduğu düşünceleri bilmeniz gerekiyor ki, orkestrayı muazzam lezzetli duyulacak şekilde ve akıllıca kullanabilmelisiniz. Böylece türkünün asıl formunu bozmamış olursunuz. O dönemde Yavuz Top’un bu başarılı çalışmasından sonra, başka sanatçılar da türküleri çok sesli biçimde seslendirmeye başlamışlardır. Konuyu pekiştirecek olursak, Yavuz Top, Anadolu halk müziğinde çok seslilik konusunda bir çığır açmıştır diyebiliriz.

Bu anlamda bakıldığı zaman, türkülerde çok seslilik yapıyorum adı altında gelişigüzel denemeler yapmak hiç doğru değildir. Mesela bir türküyü alıp arabesk bir tarzda yorumlamak ya da çok sesliliği arabesk tavırlar kullanarak gerçekleştirmek, o türküye yapılacak çok büyük bir haksızlıktır. Bunun nedenini anlatmama bile gerek yok! Ya da bir ağıt eserinde vurmalı çalgılar kullanmak ve onu daha hızlı bir tempoda söylemek abes bir durumdur. Türküler ile bu şekilde oynamanın hiçbir gereği de yoktur zaten, çünkü türkü olduğu gibi güzeldir.                       

Yazımı noktalayacak olursam, her türkünün bir hikâyesi ve anlamı vardır. Belirlenmiş olan temposunda söylenmesi doğru olandır. Bulunduğu yöreyi araştırmak ve bilmek gerekir. Çok seslilik ve yorumlama ise bunlar üzerinden gelişmelidir ki sağlıklı bir üretim gerçekleşsin…

Devamını Oku

Müzik Eğitimi 5-12 yaş arasındaki çocuklar için neden önemlidir

Müzik Eğitimi 5-12 yaş arasındaki çocuklar için neden önemlidir
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sağlıklı bir beyin ve kişilik gelişimi için, her çocuğun profesyonel bir müzik eğitimi alması önemlidir. Müzik eğitimi alan çocukların beyni, zekası ve kişiliği pozitif bir şekilde gelişir. Peki neden özellikle küçük yaşta müzik eğitimi almak bu kadar önem taşıyor?

Bazı ailelerde şöyle yanlış bir yargı vardır. Derler ki; ben çocuğumun müzisyen olmasını istemediğim için müzik eğitimi aldırmıyorum. Bu düşünce doğru değildir, çünkü müzik eğitimi çocuğun bir müzisyen olması için değil, onun gelecekte daha başarılı bir birey olabilmesi için önemlidir. Müziği, beynin gelişmesinde temel rol oynayan bir eğitim aracı olarak görmek gerekir. Ve şu da ispatlanmıştır ki, müzik eğitimi beyin için spor, dans ve tiyatro gibi aktivitelerden en az 10 kat daha fazla etkilidir.

Peki nasıl oluyor da müzik, beyni bu kadar güçlendiriyor, çocuğun daha zeki bir birey olmasını sağlıyor. Ya da nasıl matematik ve benzeri derslerde daha başarılı olmasına katkıda bulunuyor… Ayrıca, örneğin nasıl daha sakin, sabırlı ve olaylar karşısında problem çözücü bir birey olmasında büyük destek sağlıyor. Ya da hayatta nasıl daha istikrarlı ve dirençli bir kişi olmasını destekliyor. Dahası, nasıl kendine güvenen bir birey olmasında temel oluşturuyor…

Peki, bir çocuğun müzik eğitimine başlama yaşı nedir?

Müzik eğitimine 7 yaşından önce başlamak en doğru yaştır. Tabi ki bu yaştan sonra başlanırsa çok şey kaybetmiş olunmaz, ama 7 yaş öncesi çocuğun gelişimi açısından daha önemli bir yaştır. Çocuklar 5 ile 7 yaş arasında okumayı öğrenirler. 7 ile 9 yaş arasında ise okuduklarını anlamaya başlarlar. Bu anlamda okumayı öğrendikleri yaşta müzik eğitimine başlamaları, çocukların yeni bir dil öğrenmeye başlamaları gibi olacaktır ve beyni kapsamlı bir şekilde çalıştıracaktır. Çünkü müzik insanın duyu organlarını aynı anda aktif kılan ve dengeleyen tek eğitim aracıdır. Peki bu nasıl oluyor?

Müzik öğrenen çocuk, nota denilen işaretlere bakar, o işaretlerin karşılığını enstrüman üzerinde bulur ve enstrümandaki notaya dokunarak yankılanan sesi hem dinler hem de duyduğu sesin doğruluğunu kontrol eder. Duyduğu bu ses, çocuğun iç dünyasında bir his oluşturur. Tüm bu anlattıklarım aynı anda, sadece birkaç saniye içinde gerçekleşir. Böylece, dünyayı ve okumayı henüz keşfeden çocuk, müziğin gücü sayesinde beyinsel olarak gelişir, bu durum onun okumayı öğrenmesine ve okuduğunu anlamasına daha da yardımcı olur.

Müzik eğitimi günlük egzersiz ve çaba gerektiren zor bir uğraştır. Her gün müzik öğrenme gayreti içinde olan çocukta, disiplin ve istikrar gelişir ki bunlar, çocuğun hayata bakış açısını olumlu şekilde etkiler. Egzersizler sonucunda notaları güzel seslere dönüştüren çocuk, başarının planlı bir süreçten geçtiğini anlamaya başlar. Müzik eğitimi gerçekten zor bir iştir. Güzel çalabilmek için küçücük bir bölümü, yüzlerce kez bıkmadan ve usanmadan, tekrar tekrar egzersiz yapmayı gerektirir. Çocuk bu egzersizleri yapıp da beklediği sesi alamadığı için bazen umutsuzluğa kapılır ve bırakmak ister. Ama sonra neden yapamıyorum diyerek tekrar dener ve bunların sonucunda istenilen bölümü çalmayı başardığı zaman direncin, istikrarın, gayretin, disiplinli çalışmanın ve sabrının meyvesini almış olur. Bunun sonucunda çocuğun iç dünyasında, zor bir işi başarmış olmanın getirdiği mutluluk hormonları meydana gelir ve ek olarak çocukta kendine güven başlar. Tüm bu anlattıklarımı çocuk fark edemese de, bunlar onun gelecekteki kişiliğini belirler. İşte buna müziğin gücü diyoruz…

Bir diğer önemli etken ise, müzik çocuğun odaklanma ve konsantrasyon yetisini geliştirir. Bir müzik eserini öğrendikten sonra, o eseri sonuna kadar hata yapmadan çalabilmek müthiş bir yoğunlaşma ve odaklanma ister. Normalde, insan odaklanması sadece birkaç dakika sürebilmektedir, ama müzisyenlerde bu çok daha uzundur. Çünkü odaklanabilmek, müzisyenlerde bir alışkanlık haline gelmiştir. Böyle olunca, müzik eğitimi alan çocuk, okulda matematik, fizik ve kimya gibi derslere müziğin getirdiği bu olumlu katkı sayesinde daha iyi yoğunlaşabilecektir.

Müzik eğitiminin çocuk üzerinde oluşturduğu diğer olumlu bir etki ise, onun daha sosyal ve konuşkan biri olmasını sağlamasıdır. Müzik öğrenen çocuğun kendine güveni artar ve bunun sonucunda herhangi bir ortamda kendini daha özgürce ifade etmeye başlar. Ayrıca yeni arkadaşlar edinme konusunda ise daha aktif hale gelir. Bu, müziğin çocuğa kattığı öz güvenden kaynaklı olur.   

5 ile 12 yaş arasında müzik eğitimi alan çocukta, ister istemez bu saymış olduğum olumlu etkiler yer edinecektir. Ve hali ile zor bir dönem olan ergenlik döneminden ve onu izleyen gençlik döneminden daha bilinçli bir şekilde geçecektir. Tabi ki burada yüzde yüz bir reçeteden bahsetmiyorum, ama şu kesindir ki, müziğin yararları, çocuk gelişimi açısından küçümsenmemeli ve ihmal edilmemelidir.

Devamını Oku

Müziğin çocuk gelişimindeki önemi

Müziğin çocuk gelişimindeki önemi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Müzik, çocukların zihinsel ve kişisel gelişiminde çok önemli bir rol oynamaktadır. Müziğin gücü ve oluşturduğu olumlu etkiler, özellikle aileler tarafından doğru anlaşılmalıdır ki, çocuk üzerinde verimli bir şekilde uygulanabilsin ve bunun sonucu olarak gelişimine de katkı sağlayabilsin.

Öncelikle şu noktanın bilinmesi gerekiyor: Her çocuk kendi içinde var olan doğal bir müzikle dünyaya gelir. Bunun sonucu olarak, etrafındaki tüm sesleri bir melodi ve ritim olarak duyar ve bu duyduğu müzikal sesleri, kendi sesiyle taklit etmeye çalışır. Yani, çocuk anne sesini bir ritim ve güzel bir melodi olarak algılar. Biz buna prosodi diyoruz, başka bir deyişle, ritim ve melodinin bütünlüğü ve uyumu. Bu anlamda, çocuğun dil öğrenmeye, yazıyı okumaya, konuşmaya ve yaratıcı yönünü kullanmaya başlaması, duymuş olduğu prosodi’lerin bir sonucu olarak gerçekleşir.

Bu konu önemli olduğu için, üzerinde biraz durmak ve genişletmek istiyorum. Örneğin, annenin, bebek ile konuşma anını düşünelim; bebek, annenin konuşmasını belli bir ritimde gerçekleşen bir melodi olarak duyduğu için, bazen taklit ederek karşılık vermeye çalışır, bazen ise susarak anneyi dinler. Bu etkileşim ne kadar sık olursa, bebeğin zihinsel ve ruhsal gelişimi o kadar sağlıklı olur. Çünkü, anne ya da babanın yumuşak bir ses tonu kullanarak ve göz kontağı yaparak, bebeğe hikaye anlatması, ninni söylemesi, ya da konuşması, bebeğin dinlediği, dinlemek için sabırsızlıkla beklediği en güzel melodidir. Bu durum sırasında bebeğin sağ ve sol beyni aktif olarak, bir koordinasyon içinde çalıştığı için, bebek zihinsel olarak gelişmektedir. Bunu yaparken etrafta televizyonun ya da başka gürültü yapan cihazların açık olmaması da çok önemlidir, çünkü bebek beyni birden fazla gürültüyü algılamaya uygun değildir. Şunu bilmek gerekir ki, istenmeyen dış sesler bebeğin gelişimine zararlı etkiler yaratabilir. Örneğin havaalanına yakın bir yerde yaşıyorsanız, uçak sesleri bebeğin duymak istemediği ve rahatsız edici gürültülerdendir.

Anne ya da babanın bebeği kucağında sallayarak ona müzik mırıldanması, ritim ve melodiye ayrıca bir örnektir. Çoğu kişi bunun farkında olmaz ama, bebeği kucağınızda sallarken belli bir ritim tutturursunuz ve söylediğiniz türkü yada şarkı ise o ritme eşlik eder. Bunun bildiğiniz bir türkü ya da şarkı olmasına da gerek yoktur. Bilakis, doğaçlama sözler ekleyerek oluşturduğunuz bir ezgi de olabilir. Ayrıca sesinizin güzel olup olmaması da önemli değildir. Burada önemli olan bebeği sallayarak prosodi’yi gerçekleştiriyor olmanızdır ki, bu bebek için önemli bir durumdur ve yine bebeğin sağ ve sol beynini aktif olarak çalıştırır. Bunu yaptığınızda, en basit anlamda bebeğe müzik yolu ile dil öğretmiş, zihnini geliştirmiş, karakterini biçimlendirmiş oluyorsunuz. Çünkü, sallamanın sonucu olarak bebek, sözcükleri belli bir ritimde ve melodide duyarak, daha kolay belleğine alabilmektedir.     

Buna ek olarak, evde sessiz bir ortamda sadece müzik sesinin açık olması da bebek üzerinde rahatlatıcı ve dinlendirici bir etki oluşturur. Tabi ki klasik tarzda olan bir müzik türünden bahsediyorum, yoksa bebeği rahatsız edecek bir müzikten değil. Şunu söyleyebilirim ki, eğer çocuğunuzun türküleri sevmesini istiyorsanız ona türküler dinletin. İlerde göreceksiniz ki, türküler onun dinlemek istediği anlamlı ezgiler olacaktır.

Tüm bu anlatımlarımdan demek istediğim şudur: Aslında biz çocuğa müzik söylerken ya da dinletirken, çocuğa müziği öğretmiyoruz. Tam aksine zaten çocuğun içinde var olan müzikal olguyu kullanarak çocuğun ruhunun ve zihninin gıdasını karşılamış oluyoruz. Böylece, çocuk büyürken daha yaratıcı yetişiyor, daha kolay dil öğrenmiş oluyor, kişiliği ve beyni daha sağlıklı gelişiyor. Birçok düşünür şu konuda hemfikir olmuşlardır ki, 0-5 yaş arası, çocuk gelişiminde çok önemlidir. Bu yaş aralığında doğru yetiştirilen çocuk hayatı daha mantıklı ve sağlıklı yaşamaktadır. Şüphesiz, müzik ise bu noktada tartışmasız olarak önemli bir rol oynamaktadır. Müzik ile doğan çocuk, öğrenme yolunu müzik yolu ile edinmek ister ve bunun için sizin müzisyen olmanıza gerek yoktur. Sadece var olan kendi iç sesinizi kullanarak çocuğa ninniler söylemek, hikâyeler anlatmak ve normal sohbetlerde bulunmak fazlasıyla yeterli olacaktır.

Devamını Oku

Ben doğayı müzik dinler gibi dinleme taraftarıyım

Ben doğayı müzik dinler gibi dinleme taraftarıyım
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Müzik dediğimizde, organize edilmiş sesler bütünlüğünden söz etmiş oluyoruz. Yani bir kişi ya da kişilerin ritim, ses, tını ve tempo gibi teknikleri bir araya getirerek, başkalarına sunmasından oluşun bir sanattır müzik.

Ama, müzik sanatını daha iyi anlamak için, daha farklı bir bakış açısına sahip olmamız gerekmektedir, şöyle ki; mevcut olan doğa seslerinden söz etmemiz müziğin özünü daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Gök gürültüsü, yağmurun yağarken çıkartmış olduğu ses, ormanın var olan kendi doğal sesi, deniz dalgalarının çıkarmış olduğu ses ya da çığ düşmesi sırasında duyduğumuz ses gibi doğa olayları insanlığın duyduğu ilk melodilerdir aslında ve biz insanlar bu doğa olaylarından yararlanarak kendi organize müziğimizi sonradan oluşturmuşuzdur.

Saymış olduğum bu doğa olaylarını gözlerimiz kapalıyken bile tarif edebiliriz, çünkü her birinin bize vermiş olduğu duygu farklıdır. Mesela, gök gürültüsünü düşünelim; bize biraz korku ya da endişe gibi bir duygu verir. Ya da yağmurun yağmasını düşünelim; bazılarımıza huzur ve rahatlama hissi verir. Ya da deniz dalgalarının seslerini düşünelim; insan beynini dinlendirir ve sakinleştirir dalgaları dinlemek. Bu saydıklarım, doğanın bizlere sunduğu doğal seslerdir ve çoğu zaman biz farkında olmadan bu melodileri dinlemiş oluruz.

Ben doğayı müzik dinler gibi dinleme taraftarıyım.

Muharrem Aslan

Birde belli ormanlarda yaşayan bazı kuş türlerinin bizlere sunmuş olduğu melodiler vardır. Üniversite yıllarındayken, Avustralya ormanlarında yaşayan bu kuşların doğal olarak kendi aralarında sergiledikleri akapellayı analiz etmiştim. Kuşların sergiledikleri melodileri notaya alırken çok etkilenmiştim, çünkü bir orkestrayı dinlediğim hissine kapılmıştım. Dört farklı kuş türünün farklı ve belli bir ritim aralığı içinde farklı nota sesleri çıkartarak, birbirlerini melodisel olarak tamamlaması çok şaşırtıcıydı. Yani her bir kuşun çıkardığı ses rastgele değildi, tam aksine biri diğerinin vereceği melodiyi bekliyordu ve belli bir süre bekleyerek onu melodi olarak ve ses değeri olarak tamamlayan bir ses ile karşılık veriyordu. Dört kuşun birbirini bu şekilde tamamlası çok güzel ve dinlemeye değer bir şarkı oluşturuyordu. Bu anlattığım bir tesadüf değildir, bilakis uzun süre yapılan ses kayıtları bu kuşların bir araya gelerek, kendi aralarında düzenli olarak melodi oluşturduklarını bizlere ispatlamıştır.

Şimdi belki bir ormana gittiğimizde, var olan kuşların ötmesini daha farklı dinleyebiliriz. Belki kuşların bizlere sunduğu bir melodi dinliyoruzdur ve bunun farkında olmak için hafifçe kulak kabartmamız yeterli olacaktır. Ya da bir dağ başında esen rüzgarı hepimiz dinlemişizdir, ama belki bir melodiyi dinler gibi değil. Ben doğayı müzik dinler gibi dinleme taraftarıyım. Çünkü doğanın sunduğu sesler, bizler için bir meditasyondur aslında. Bir şelalenin akışı görsel olarak çok güzeldir, ama gözlerimizi kapatıp o şelalenin melodisini dinlemek bizlere müthiş bir rahatlama hissi verebilir.

Unutmayalım ki insanoğlunun çaldığı enstrümanlar da doğada bulunan elementlerden yapılmaktadır. Bir usta tarafından nakış nakış işlenerek oluşturulan her bir enstrüman, işlenmiş olduğu ağaca, metale göre farklı duygular yansıtır. Mesela dut ağacından, oyularak yapılan bir bağlama ile kelebek ağacından yapılan bir bağlamanın verdiği tınılar birbirinden farklıdır. Oyma dut ağacında yapılan bağlama daha bir lezzetli ve hoş gelir kulağımıza. Bu anlamda şunu söyleyebiliriz ki, çevremizdeki her doğal varlığın kendine özgü bir ses rengi vardır. Zanaatkârlar var olanı işler ve bir enstrümana dönüştürür, ama nesnenin doğal ses rengi kendi içinde zaten bulunmaktadır.

Yazımı şu şekilde noktalamak isterim; doğanın her anımızda bizlere sunmuş olduğu bir müzik sanatı bulunmaktadır. Bazen farkında olamıyoruz bu güzel müziğin ve haliyle o güzelliği dinlemeyi kaçırıyoruz. Bu anlamda, doğanın bizlere sunduğu müzik sanatını dinlemeniz için, özellikle bir yerlere gitmenizi tavsiye ederim, çünkü insan ruhunun bu güzellikleri dinlemeye ihtiyacı vardır diye düşünüyorum.

Devamını Oku