11 February 2025 Tuesday
Buraya geleceğimiz günler yaklaştıkça çok sevdiğim ailemden, şehrimden ayrılacak olmanın hüznü yüreğimi sardı, çok sevinemedim. Berlin’den tecrübeliydim, gurbette yaşamanın ne demek olduğunu biliyordum. Ama yine de ayrılık acısı yakamı bir türlü bırakmıyordu. Rahmetli annemle gidecek, kalacak elbiselerimizi seçip ayırırken aramızda geçen konuşmayı hala unutmam, “anneciğim, biz uzaklara gidiyoruz, Allah korusun sizlere bir şey olursa sakın benden saklamayın, ellerden duymaya, dayanamam, mutlaka ailemden birisi beni arasın” diye tembihlemiştim. Annemse benden daha soğukkanlıydı. “Hiç kendini üzme, iki sene tamam olsun ben yanınıza geleceğim İnşaallah” demişti, nitekim iki yıl tamam olur olmaz anacığım yanımızdaydı.
10 Ocak 2023 tarihi itibariyle İzmir’den Melbourne ’ye göçeli otuz yılı çoktaan geçtik. Artık kaç yıl olduğunu saymıyorum çünki buralı olduk. Yıllar geçtikçe alıştık, kaynaştık, benimsedik. Avustralyalı olmaktan mutluyuz diyeyim. Herkesin bir geliş hikayesi vardır ama ben size buraya gelirken bavulumuzda olanlardan anlatayım bakalım nasıl olacak. İzmir-Kemeraltı çarşısından aldığımız iki bavula sanki bir ev sığdırdık. Kişi başına otuz kilo hakkımız vardı, ama biz yollarda problem yaşamamak için kilo hakkımızı tam kullanmadık. Öyleyken bavulumuzda neler neler vardı.
Bize bura ikliminin ılık olduğundan bahsettikleri için kışlık kıyafetlerimizi getirmedik. İki çocuğumuza ve kendimize yetecek kadar üst-baş bavulda yerini aldı. Yedek birer ayakkabı, el çantası, iki banyo ve el havlusunu da lazım olursa diye bavula yerleştirdik. Avustralya’ya yerleşmek için göç ettiğimizden uzun yıllar geri dönmeyi düşünmüyorduk. Yani bir ev düzeni kurup hayatımıza burada devam etmeyi planladığımızdan bavulumuzda üç parça paslanmaz çelikten yeni tencere takımı ve on iki kişilik kaşık takımımızda vardı. Ne iyi olmuş, sonradan bir eve taşınınca elimize hazır geldiler.
Hasretlik acısı insanın içine çöktükçe insan Rabbine yakın olmak istiyor
Eşimle çalıştığımız işlerimizle alakalı devletten resmi evraklarımızın hepsini yanımızda getirdik. Sonradan hepsinin lazım olduğu yerler oldu. Yazdığım birkaç defter, eski-yeni aile fotoğraflarımız, seçip ayırdığımız gelen mektupları memlekette bırakmaya gönlümüz el vermedi. Zaten bize ait bir ev veya yer olmadığından arkamızda hiçbir şey bırakmadan geldik, her şeyi sağa sola dağıttık gitti. Kitap olarak, bir yemek tarifi kitabı, bir de bir gazetenin verdiği Peygamber efendimizi anlatan çocuk kitabı halen kitaplığımızda durur. Ama hepsinden önemlisi, Türkçe mealli küçük bir de Kuran-ı Kerim alıp valize koymayı ihmal etmedik. İzmir’deyken düşünemezdik ama gurbette belki lazım olursa diye bavula birde seccade atmışız, halen hatıra olarak durur. Ne alakaysa üç tane falan Kuran okumayı öğrenme kitabı da getirmişiz. İlk bakışta hiç din-diyanetle alakası olmayan insanların böyle dini eşyaları da yanında getirmiş olması insana biraz tuhaf gelebilir ama sonra sonra hasretlik acısı insanın içine çöktükçe insan Rabbine yakın olmak istiyor. Onun emrettiği ibadetleri yapınca ilahi huzura erebiliyor, bunu fark edince iyi ki de ibadet için gerekli şeyleri getirmişiz diye memnun olduk yani.
Bavulumuza nasıl sığdırdıysak duvara asılacak plastikten rulo halinde kocaman bir de coğrafi Türkiye bölgeleri haritası getirmişiz. Hiç eskimedi, halen evimizin müstesna bir kenarında asılı duran bu haritaya gelen geçen burası-şurası diye bakar durur. Yani biz buradayız ama Türkiye haritamız her zaman gözümüzün önündedir. Buraya geleceğimiz yıl Türkiye Milli eğitim Bakanlığı öğretmenlere, özel bastırdığı on iki sayfalık bir takvim hediye etmişti. Takvimin her sayfasında Atatürk’ün güzel, değişik posterleri vardı. O takvimde gelmiş, halen bir kenarda hatıra olarak durur. Bakalım kime nasip olacak. Bavulumuzda Atatürk’ü de getirmişiz.
Buraya geleceğimizde yakınlarımız “Avustralya’ya gelirken sakın yiyecek bir şey getirmeyin, yasak” diye bizi sıkı sıkı tembihlemişlerdi. O yüzden yanımızda yiyecek olarak hiçbir şey yoktu. Ama bizi karşılayacak birkaç akrabamız vardı. Onların yanına eli boş gelmek olmazdı, geçmiş gün onlar için birkaç hediyelik eşya da getirdik. En son bavulumuzu kapatacakken birileri yakınına götürüverelim diye bir torba dolusu bebek eşyası getirdiler. Ya yükümüz fazla gelirse diye çekinerek kabul ettik. Allahtan iki çocuğumuzla dört kişiydik ve onca eşya ile yük sınırını hiç geçmediğimizi görünce rahat nefes aldık. Yıllar geçtikçe kıyafetlerimiz, eskidi, bozuldu gitti ama diğer eşyalarımızın hepsi olduğu gibi elimizin altında hatıradır. Her bakışta bize buralara geldiğimiz günleri hatırlatır.
Bavullarımızdaki eşyaları saydım saymasına da her eşyanın da ayrı ayrı yazılacak hatırası hikayesi vardır. Otuz yıldan fazla bir zaman su gibi aktı gitti ama hatıralar hiç unutulmadı diyecektim
Pembegül Abla