Antik dünyanın gizemleri üzerine söyleşi
Sanatçı ve yazar İsmail Metin ile gerçekleştirdiğimiz bu röportajda, Göbeklitepe’nin insanlık tarihi üzerindeki önemi ve Sümer Tabletleri ile olan bağlantıları derinlemesine ele almaya çalıştık. Antik dünyanın gizemleri üzerine yaptığımız bu sohbette, siz değerli okuyucularımıza tarih ve mitoloji arasındaki bağları keşfetme fırsatı sunarak, insanlık tarihine dair yeni perspektifler kazandırmayı amaçladık. İsmail Metin’in derin bilgi birikimi ve tutkulu anlatımı, bu kadim konulara dair düşüncelerinizi zenginleştireceğini umuyorum.
Dünya Gazetesi Mustafa Yılmaz'dan İsmail Metin İle Göbeklitepe Röportajı
· Kitabınızda Göbeklitepe'yi ele alırken, bu antik alanın geçmişi hakkında ne tür yenilikçi bilgiler sunmayı amaçladınız? Göbeklitepe'nin insanlık tarihi açısından önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Göbeklitepe’nin keşfi insanlık tarihi açısından son yıllarda yaşanmış en önemli dönüm noktası oldu. Yakın tarih dönemi yazının bulunmasıyla yani Sümerler ile başlamaktaydı. Diğer tarihsel dönemler insanlık açısından “tarih öncesi” idi. Yani taş devri benzeri dönemler. Göbeklitepe’nin keşfiyle akademik olarak da bizlere mağara adamları dönemi olarak sunulan, koşulsuz ezberletilen insanlık tarihi algısı birdenbire ve tamamen çöktü. Her şey çöpe gitti. Bu gelişmeyle birlikte doğal olarak yeniden insanlık tarihinin incelenmesi hayati bir zorunluluktur. Benim de insanlık tarihini, kültürünü, sanatını inceleyen bir kişi olarak mantık bağlantılarını kuracak kadar araştırma gayretinde olduğum için konu ilgi alanıma girmiş oldu.
Göbeklitepe’de yapılan bilimsel inceleme ve karbon testleriyle de doğrulanarak yaklaşık 12.000 yıl önce bu yapının inşa edilmesi tüm bilim insanlarını ve dünyayı hayrette bıraktı. İnsanlığın aslında o devirde dahi matematik, mühendislik bildiğini, ölçümleme, inşaat yapabilme, tarım, hayvancılık, heykel yapabildiğini görmek herkes için şaşkınlık yarattı. Ezberler bozuldu. İletişim için kullandıkları lisanlarını işaret ve sembol kavramlarla da yazı yerine kullanabilmeleri gibi birçok önemli alanda gelişmiş bir durumda olduğunu ispat etti. Avustralya’da yaşadığımız için biliyoruz ki Aborjin yerlileri halen aynı sembollerle modern çağda dahi yazı, sembol kültürünü devam ettirmektedir. İşte tüm ortaya çıkan arkeolojik deliller hayrete düşen bilim insanlarının bizzat kendilerinin tüm insanlığa ezber ettirdikleri insanlık tarihi yerle bir oldu. Yeniden keşfedilmesi gereken konu şöylece belirdi: 12.000 yıl önce insanoğlu bu gelişmişlikteyse daha önce insanlık tarihinde neler oldu? İnsanlık tarihi nerede başladı ve dünya üzerinde ilk olarak nerede hayat buldu? Mevcut bilimsel bilgileri bu insanlar nereden öğrendi? Birileri öğrettiyse kim öğretti? Bu ve bunun gibi birçok soru cevap bekliyor şimdi.
· “Başlangıçların Önceki ve Eski Zamanların Gerçek Öyküsü” başlıklı kitabınızda, Sümer Tabletlerine nasıl bir yaklaşım sergiliyorsunuz? Bu metinlerin günümüzle bağlantısını nasıl kuruyorsunuz?
Göbeklitepe’nin insanlık tarihi açısından önemi son derece kırılgan ve hassas bir konu bana göre. Sümer tabletleri aslında bütün insanlığa öğretilmesi, okutulması gereken bir bilgi kaynağıdır. Göbeklitepe’nin neden ve nasıl, hangi önemli sebeplerden dolayı inşa edildiğini öğrenmek aslında “Sümer Tabletlerini” zorunlu olarak okumanız gerektiği anlamına gelmektedir. Çünkü yeryüzünde bilimsel anlamda insanlık tarihinin yazılı ilk bilimsel kayıtları Sümer Tabletleridir. Anadolu yurdundan ve Mezopotamya coğrafyasından binlercesi 1871’li yıllardan beri İngiltere’ye, Amerika’ya kaçırılıp götürülen bu tabletler sadece Anadolu coğrafyasının değil bütün dünyanın tarihsel açıdan en önemli bilimsel kaynakları olma özelliğindedir. Öyle ki Göbeklitepe’nin varlığına dair en önemli işaretler ve anlatımlar Sümer Tabletlerini araştırırken karşıma çıktı. Konu bu nedenle tek başına Göbeklitepe de değildir ve insanlık tarihindeki halen yaşadığımız kültürel, sanatsal, dinsel, dil özellikleri ve daha birçok konunun ana kaynağını bu tabletlerde açıkça okunmaktadır. Sümer tabletlerini bugünce okumamış bir kişinin insanlık tarihini kültürel, sanatsal ya da dinler, konuşulan diller açısından kökten anlaması ve değerlendirmesi asla mümkün değildir. Bu kesin.
Göbeklitepe anlaşılırsa bu manada “Büyük Tufan” anlatımı tüm ayrıntılarıyla inşa edilen bu bölgede mevcuttur. Büyük tufandan sonrasıyla ilgili ikinci bir yaşamın dünya üzerinde yeniden tarım ve hayvancılık, şehirleşme ile ilgili gelişimiyle ortaya çıkan tarihi dönüm noktası bu coğrafya derhal görülüyor. Bilindiği gibi Sümerler 4.000 yıl önce Akadlar tarafından yıkılmış ve yok edilmiş bir topluluktur. Elimizdeki tabletler bu sebeple Akad Kralı Asurbanipal tarafından Akadça olarak kayda yeniden alınarak saklanmış kil tablet kayıtlarıdır.
Sümerlerin bilimsel uygulamaları halen modern çağda da insanlık tarafından kullanılmakta ve geçerliliklerini korumaktadır. Örneğin halen Sümerlilerin kullandığı 60’lı ve 12’li sayısal sistemlere dayalı takvim, saat, dakika, saniye, ay, yıl, derece, milyem ölçümlerini kullanmaktayız. Sümerlerden kalan ilahiler, edebiyat, müzikal öğeler, müzik enstrümanları, ölü gömme geleneği, bina yapımı, hijyen uygulamaları, matematik, geometri, açı ölçümleri, astroloji ve daha sayılamayacak kadar detaylarıyla günümüzde halen kullanılmaktadır. Bu sistemler binlerce yıl geçmesine rağmen kusursuzluklarından dolayı Sümerlerce insanlığa bırakılmış en önemli bilimsel miraslardır. Tekrar hatırlamakta fayda olacaktır ve temel sorun şudur ki bu bilgileri Sümerlere kimler öğretmiştir? Matematiğin, dilin, dinini, astrolojinin, kültür etkilerinin hemen hiçbir evrimi olmadan aniden nasıl Sümerlerce öğrenilebilmiştir? Sümer Tabletlerini okumak ve bu sorunun cevabını anlamak hem Göbeklitepe hem de diğer tüm açılardan çok önemlidir.
Yazar İsmail Metin'in yayımlanmış altı kitabi bulunmakta. Fotoğraf: Dünya Newspaper
· Kitabınızda Ziusudra'nın tufan sonrası yaşadığı deneyimleri detaylandırmışsınız. Bu bölümün arka planında hangi tarihi ve mitolojik unsurları dikkate aldınız?
Sümer Tabletlerinde Büyük Tufan konusu açık olarak yer almaktadır. Ayrıca Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ Hanımefendinin tabletlerden Türkçeleştirdiği “Gılgamış Destanı” da önemli bir kaynaktır. Temelde Nuh Tufanı diye bildiğimiz bu küresel etkiyi, devasa yıkıcılığı yaratan “Büyük Tufanın” olup olmadığı ve olduysa ne zaman gerçekleştiği hakkında halen kesin bir bilgi mevcut değildir. Fakat inanıyorum ki Göbeklitepe’nin Nuh Tufanının yok ediciliğinden kurtulan insanlarca inşa edildiğini anlayabilirsek belki de büyük bir adım atmış olabiliriz. Bu eserle birlikte sunduğumuz ve geçerliliği bilimsel kaynaklara da dayanan önemli bir önermedir. Çünkü elimizde oldukça önemli bilgiler de zaten mevcut. En eski tarihsel özelliği de bulunan kayıtlardan olan 1.400 yıllık Kuranı Kerimde dahi Nuh Tufanından kurtulanların yolculuğunun “Cudi” bölgesinde son bulduğu yazmaktadır. Konu Hud Suresi 44. ayetinde “Ey Toprak suyunu yut! Ey gök sen de tut! Su çekildi, hüküm yerini buldu… Gemi Cudi’nin üzerine oturdu” olarak kayda alınmıştır. Sümer tabletlerindeki dili ya da Akadçayı bilen bir kişinin olmadığı dönemde bu ayet kaydı gerçekten çok önemli bir tespittir. 1.400 yıllık bir kaynakta dahi bu tespitin okunması ilginçtir. Cudi’de karaya oturan gemiyi mevcut coğrafya üzerinde incelediğimizde Cudi dağlarının olduğu bölge Göbeklitepe’den ve Harran Ovasından görülen ve aniden yükselen dağ sırasıdır. Yani Nuh Tufanı sonrası insanlığın yeniden hayatta kalmak için yüksek dağlardan inip ilk ayak bastıkları toprakların doğal olarak Göbeklitepe civarı olması gerekmektedir. Bu coğrafyada temel olarak iki konu hayatta kalmalarını sağlayacaktır. Gıda ve barınma. Bu sebeple gıda elde edebilmek için çok çabuk şekilde ilk yapacakları şey tarımı ve hayvancılığı hemen hayata geçirmekti. Bunu günümüzde “Bereketli Hilal” olarak belirtilen alanda ve Göbeklitepe civarında yaptılar. Dünyanın ilk buğdaylarını, arpalarını Göbeklitepe ve civarındaki coğrafyada ürettikleri bilimse tespitlerdir. Diğer bitkilerini de aynı şekilde hibrit tohumculuk yöntemiyle yani yabani tohumla ellerindeki aşılı tohumlarla birleştirip ürettiler. Ellerindeki aşılayacakları tohumlar zaten mevcuttu. Bu aşılı tohumlar işin sırrını saklamaktadır. İnsanlık tarihinin öncesinde var olan tohumlardır. Peki bu ilk tohumları kimden elde ettiler? Diğer yandan barınma için şehir kurmaları gerekiyordu. Dünyanın ilk yerleşik alanı olan Harran’da Göbeklitepe’nin 10 km’lik mesafede oldukça yakınındadır. Nuh tufanı sonrasında ortadan kaybolan hayvan türlerini de üretmeliydiler. Doğadaki hayvanların sadece evcil ve gıda kaynaklı besledikleri hayvanları değil vahşi yaşamdaki hayvanlara da doğal denge açısından destek olmalıydılar. Göbeklitepe’de fil, su aygırı, timsah, yılan, yaban öküzü, domuz, göçmen ve sayısız türdeki yaban kuşları rölyefleri, heykelleri bu sebeple mevcut. Konu gerçekten çok uzun ve özetle bu örnekler yeterlidir sanırım.
· Melbourne’da yaşamaya başladıktan sonra yazım sürecinizde herhangi bir değişiklik oldu mu? Şehir değişiminin hem yazma tarzınıza hem de kitabınızın içeriğine etkisi nasıl oldu?
Kendi yazar çizerlik alanımda daha çok müzik, beste ve söz yazarlığım mevcut idi. Asker kökenli bir Jandarma Astsubayı olarak vatanın birçok yerinde görev yapmışlığım da var tabiki. Ayrıca sekiz yaşından beri güreş sporu alanında yaklaşık kırkın üzerinde Türkiye’de derecelerimle de biliniyordum. Müzik alanında beş adet albüm gerçekleştirdim. Ayrıca birkaç albümün müzik yönetmenliğini de yapmıştım. Albümlerimde beste ve söz yazarı olarak kendi eserlerimi seslendirmekteyim. Ayrıca Melbourne’da tanımakla şeref duyduğum çok değerli Heykeltıraş hocamız Sayın Mehmet TAŞBAŞI ile de tanışarak ahşap heykel, rölyef çalışmalarına başladım. Bu çalışmalarım ve yaşam mücadelem bulduğum işlerde de çalışarak devam etti. Melbourne geldikten sonra bende kendi öz toplumumuzda görüp yaşadığım en önemli konu Türk toplumunun planlı şekilde dağıtılmış ve birbirinden koparılmışlarıydı. Hangi sebeple olursa olsun yaralayıcı bir durum gerçekten. Bu sebeple tüm bu birbirinden planlı bir şekilde koparılmış, ayrıştırılmış olduğu apaçık belli olan dostluk, kardeşlik dolu gönülleri bir araya getirmek sezgisi bende oluştu. Yunus Emre Kültür Sanat ve Eğitim Merkezini mevcut becerilerimle birleştirip bu sebeple kurmuş oldum. Göbeklitepe, Sümer Tabletleri konusu dahil birçok konuda aydınlatıcı, ortak fikirler oluşturucu seminerler gerçekleştirdim. Türk Halk Müziği koromuzun, kurslarımızın hiçbir destek görmeksizin onlarca etkinlik faaliyeti oldu. Halen de devam ediyoruz bu faaliyetlere. Türk toplumu ne kadar bu konuda karşılık veriyor bu tartışılır fakat biz yine de doğru olanı siyaseti, ayrımsız ve bilgiyle destekleyerek yapmaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Yazarlık alanındaysa Göbeklitepe kitabım ilk değildi. Daha önceden yani 1991 yılından beri bugüne yayınlanmış birçok eserlerim mevcut. Bunların içinde “Dünyada İlk Keşif” olması niteliğinde konuları da okuyucu kitleleriyle tanıştırdım. Yılların birikimleri bu şekilde hayata geçti. Benim açımdan tüm eserlerimde temel olarak insanlığın hem beden hem de ruhsal olgunlaşması, gelişmesi konu edinilmiştir. Göbeklitepe kitabımın önemi insanın biyolojik, bedensel var oluşuyla, bilimsel tarihiyle ilgili tespiti yapmış olmasından dolayıdır. Ruhsal ve manevi olgunluk içeren diğer eserlerim insanın sadece maddi bedeniyle değil, hakikatte öz varlığı olan ruhuyla, ahlaki yönüyle insan olabildiğinin anlatımlarıyla hayat bulmuştur.
İsmail Metin Yunus Emre Kültür Merkezinde öğrencilerine her hafta saz kursları vermekte.
· Sümer Tabletlerindeki 'geçmişin geleceği' ve 'kader' temaları kitabınızda nasıl işleniyor? Bu kavramlar, günümüz insanının yaşamına ve anlayışına nasıl bir ışık tutuyor?
“Kaderin tayin ettiği bir zamanda gelecek nesiller bu kaydı okusun… Geçmişi hatırlasın ve gelecek için kehanet olarak anlasın… Geçmişin geleceğin olsun…” Bu sözler Sümer Tabletlerini yazdırarak kayıt altına aldıran Tanrı Enkinin tabletteki en son sözleridir. Bu cümlenin önemi dünyanın gelecek bir zamanda yeniden Nuh Tufanı benzeri büyük bir yıkımı yaşayacağını çağrıştırmaktadır. Büyük öneme sahip Sümerolog Zecharia Sitchin’in eserlerini kaynak olarak kullanmıştım. Bütün yaşamını Sümerler tarihini araştırmakla geçiren bu Azerbaycan asıllı Sümerologun tespitlerine göre bu zaman 2084 yılları olarak iddia edilmektedir. Günümüz insanının Sümerolog Zecharia Sitchin’in iddiasında yer alan 12. Gezegen olarak ifade bulan ve 3.600 yılda bir yörüngesi dünyaya yaklaştığı için büyük tufanlara, yıkımlara yol açan bu gezegeni daha iyi araştırması gerekiyor sanırım. Yoksa Tanrı Enki olarak isimlendirilen kişinin uyarısı “geçmişte yaşananların aynısı zorunlu bir döngü olarak gelecekte de yeniden yaşanacaktır”. İnsanlık tabletlerdeki uyarılan bir hakikatle defalarca olduğu gibi tekrar karışılacağı bir sürece doğru ilerlemekte olabilir.
· Göbeklitepe'nin ve Sümer Tabletlerinin günümüz toplumlarına verdiği mesajları nasıl yorumluyorsunuz? Bu antik metinlerin ve buluntuların modern dünyadaki yeri nedir?
Göbeklitepe ve Sümer Tabletlerinin insanlık tarihi açısından önemi büyük olduğu kolayca anlaşılıyor. Modern dünyanın özellikle bu tabletlerde anlatılan insanlık tarihini gizlemesi, insanlığın gerçek göç yollarını, kültürlerinin çok tanrılı ya da tek tanrılı dinlerinin, konuştukları lisanların kaynaklarının üzerini Göbeklitepe’de olduğu gibi örtmeleri çok manidardır. Matematik bize anlatıldığı gibi değil. Astroloji, sanat da öyle. İnsanlık her zaman olduğu bizim “Modern Dünya” olarak tanıdığımız küresel güç etkisiyle internet, görsel basın yayın kullanılarak farklı bir tarih bizlere dayatılmakta ve koşulsuz ezberletilmektedir. Modern dünya, bu açıdan çağdaşlaştırılmalı sanırım. Bizim hakikate ihtiyacımız var. Gölge oyunlarına değil. Sorunuzun karşılığı modern dünyada geçerli değil. Sadece düşünebilen, sorgulayabilen, aklını ve vicdanını koşulsuz devreye alanlar için gerçekler önemli oldu.
· Kitabınızda kullanılan dili ve anlatım tarzını seçerken hangi kriterleri göz önünde bulundurdunuz? Tarih ve mitoloji arasında nasıl bir denge kurdunuz?
Tarihi kayıtlar insanlığa Yunan mitolojisi, Hint mitolojisi ya da destanlar gibi anlatılmaktadır. Gerçekteyse Yunan ya da Hint mitolojisinde yer alan bütün anlatımlar Sümer Tabletlerindeki “12’li panteon” yani 12 Tanrı ve Tanrıça kurulunun oluşturduğu bir yönetici kurum anlatımına dayanmaktadır. Tarih bir bilim dalıdır ve elindeki gerçek belge ve kayıtlarla tarih oluşur. Tarih bilimin elindeki ilk ve en önemli yazılı belge Sümer Tabletleridir. Bu anlatımlar yokmuş gibi binlerce yıl bu temel üzerinden gelişen mitolojiler esas alınırsa tarih ve mitoloji bağı geçersiz bir bağ oluşturmaktadır sanırım. Bu konuda geçerli belgeye döndüm sadece ve gerçekler açıkça okunabiliyor. Yapılacak tek şey aklın devreye girmesidir ve tabidir ki tarafsız bir akıl ile konu ele alınmalıdır. İnsanlığın eline geçen her şeyi kendi algısı kadar işlemesi, fayda sağlaması gerçekleri değiştirmemektedir. Denge akıl ve objektiflik ile elde edilebilir gibi görünüyor. At gözlükleri sadece atlara fayda sağlar.
· Yazım sürecinde karşılaştığınız zorluklar nelerdi ve bu zorlukları nasıl aştınız? Özellikle tarihi ve mitolojik detayları doğru bir şekilde yansıtmak için ne tür araştırmalar yaptınız?
Göbeklitepe ve diğer eserlerimde de eldeki tüm bilimsel kaynakları kullanmaya gayret ettim. Doğal olarak bir konuda senteze ulaşmak için tez ve anti tezleri de incelemeniz gerekiyor. Bilgi toplamak ve bunları tasnif edip düzenlemek ayrı bir gayret gerektiriyor. Özellikle çağımızda internet ortamı büyük bir bilgi çöplüğü gibi görünüyor. Bu sebeple seçtiğim kaynaklar Göbeklitepe’yle ilgili resmi arkeolojik sonuç raporları, Profesör Klaus Sichmit’in değerli notları, röportajları, Sümerolog Zecharia Sicthin, Muazzez İlmiye ÇIĞ ve daha birçok kaynak mevcut. Bunlar eserde ayrıntılı olarak belirtiliyor zaten.
Göbeklitepe’yle ilgili bilimsel kaynakları göstererek yaptığım önerme birkaç yabancı bilim insanınca da arkeolojik ve elde edilen yeni keşif bilgileriyle desteklendiği için son derece memnunum.
· Gelecek projeleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz? Kitap yazma sürecinde edindiğiniz deneyimler, gelecekteki çalışmalarınızı nasıl etkileyecek?
Gelecek projelerim içinde halen elimde yazdığım fakat yayınlanmayı bekleyen yedi eser daha mevcut. Bunların hazırlığını yapıp yayınlatılacak. Türkiye’de çok değerli bir yayınevi var. La Kitap Yayınları ve Leyla AKGÜL Hanımefendi. Eserlerin gerekli incelemelerini dikkatle yapmaları ve basıma layık gördükleri, topluma değer katacağına inandıkları eserleri ancak yayına alıyorlar. Buradan Göbeklitepe eserimiz vesilesiyle bir kere daha bu titizlikleri için şahsen teşekkür ediyorum.
Size de bu önemli konuyu Türk tarihi, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası, insanlık tarihi açısından kayda değer gördüğünüz için teşekkürlerimi sunuyorum. Göbeklitepe ve Anadolu yurdunda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün geçmişin güçlü, temelleri üzerine kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde hayat bulmuş, büyümüş, gelişmiş bir kişi olarak bir kere daha vatanımla, Türklüğümle tarihsel açıdan da gurur duyduğumu ifade etmek istiyorum.