Antep’ten Avustralya’ya Göç Hikayesi

Antep’ten Avustralya’ya Göç Hikayesi

ABONE OL
June 12, 2024 08:06
Antep’ten Avustralya’ya Göç Hikayesi
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Avustralya’nın kalabalık şehirlerinden uzak, sakin ve yaşam kalitesi yüksek bir noktası olan Adelaide, birçok göçmenin yeni bir hayata adım attığı bir liman gibi. Bu güzel şehirde kök salan Türk topluluğunun hikayeleri ise zamanla daha da zenginleşiyor. Türk göçmenlerden Niyazi Güreş’in Adelaide macerasını dinlemek için yola çıktım. VİDEO HABERİ İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN

Röportaj: Mustafa YILMAZ

Niyazi Amca, Türkiye’den Avustralya’ya geliş hikayesini anlatırken gözlerindeki yaşanmışlıkları ve coşkuyu hissetmek mümkündü. 1969 yılında Gaziantep’te başlayan bu serüven, Avustralya’nın temsilcisinin şehre geldiğini duymasıyla bir dönüm noktasına erişti. Belediye hoparlöründen duyulan duyurularla başlayan bu yolculuk, 3 Mart 1970 tarihinde Sydney’e varışla devam etti. Ancak, yolculuk sadece fiziksel bir değişim değil, aynı zamanda zorluklarla dolu yeni bir yaşamın başlangıcıydı.

Niyazi Güreş’in anlattığı gibi, o dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkardığı yasalar, yurtdışına göçü kısıtlamaktaydı. Ancak, cesaret ve azimle 11 aile, aralarında Niyazi Güreş’in ailesi de dahil olmak üzere, bu zorlukları aşarak Avustralya’ya adım attılar. İlk günlerin zorluklarına rağmen, karşılaştıkları misafirperverlik ve yardımseverlik, yeni bir hayata uyum sağlamalarını kolaylaştırdı.

Adelaide’e yerleştikten sonra Niyazi Amca, iş hayatına atıldı ve Türk topluluğunun dayanışmasıyla birlikte birçok başarıya imza attı. Cemiyet kurma süreci, dil okullarının açılması ve toplumun gelişimi için yaptığı katkılar, onun ve diğer göçmenlerin şehre adaptasyonunu ve entegrasyonunu güçlendirdi.

Niyazi Güreş’in hikayesi, sadece kendi yaşamının öyküsü değil, aynı zamanda Türk topluluğunun Avustralya’daki izlerinin nasıl şekillendiğine dair bir örnektir. Bugün Adelaide’da yaşayan Türk topluluğu, onun gibi öncülerin izinden giderek, kendi kültürlerini yaşatma ve yeni nesillere aktarma çabasını sürdürmektedir.

NOT: Bu etkileyici röportajın tamamını “Dunya Gazetesi – AUSTRALIAN TURKISH NEWS” adında bulabileceğiniz YouTube Kanalımızda yayımlayacağız. Türk topluluğunun unutulmaz öykülerini ve Avustralya’daki izlerini keşfetmek için bizi takip etmeyi unutmayın!

Mustafa YILMAZ: Niyazi Amca, Türkiye’den Avustralya’ya geliş hikayenize gelirsek. Nasıl oldu? Nereden duydunuz? Kaç yılıydı?

Niyazi Güreş: 1969 yılında Gaziantep’e Avustralya’nın temsilcisi geldi. Belediye hoparlöründen ilan ettiler. Ben de gittim, müracaat ettim.

O anda müracaat eden çok aile vardı. Bilhassa çoluk çocuk, kadın erkek hep gideceksiniz dediler. Bizden diplomalarımızı okul vaziyetini tespit etmek istediler.

O dönemde Türkiye Cumhuriyeti bir kanun çıkarmıştı.

MY: Hangi hükümet döneminde?

NG: Süleyman Demirel’in Başbakanlığı zamanıydı. Kanun çıkarmıştı; okumuş insanları yurtdışına gitmemesi için. Ortaokul mezunu bile pasaport alamıyordu. Mecburen, Avustralya’ya gelmek için tahsil evimizi ilkokulu mezunu gösterdik.

O kadar çok müracaat içinden sadece 11 aileyi kabul ettiler.

MY: Evli miydiniz o zamanlar? Çocuk var mıydı?

NG: Evliydim. Üç tane çocuğumuz vardı.

Mart ayının ilk günlerinde 25 ABD doları almamız söylendi. 500 Türk lirası da konsolosluğun hesabına para yatırdık. Ankara’daki bütün bankalara gittik 25 ABD doları bulamadık. Çünkü o zaman taşımak yasaktı.

Merkez’de iş Bankası’ndan 25’er dolar aldık. Ankara’ya geldik. Avustralya’ya gidecek yüz yetmiş beş aileyle havaalanındaydık. Çok enteresan, her ailenin bireylerine renkli kurdele taktılar. Hiç unutmam bizimki kırmızı kurdeleydi. Avustralya’ya geldiğimiz zaman birbirimizi kaybetmeyelim diyeymiş.

Qantas uçağı, Ankara’dan hareket etti ve Tahran’a indi. Tahran’da bir müddet durdu ve ekrar havalandı Karaçi’ye indi. Oradan da Singapur, sonra da Sydney’e geldik.

80 yaşını geçen Niyazi Güreş 1985 yılından bu yana Justice of the peace (JP) sahip.

MY: Tarih tam olarak neydi:

NG: 3 Mart 1970. Sydney’den Melbourne Essendon havaalanına geldik. Renge göre otobüse ineceksiniz dediler. O zaman Tullamarine Airport yoktu. Bavullarımızı almadık, kendileri hostele getirdi.

MY: Hostel’de ilk şaşırdığımız şey ne oldu?

NG: Yataklar hazırlanmış. Kişi başına kahveden, çatal bıçak vs. her şey vardı. Çok güzeldi. Ama, yemekhanenin kapısından giremedik. Çünkü, o koku bize çok acayip geldi.

MY: İtici bir koku mı vardı yani? Hoş değil miydi?

NG: Hoş değil. Çünkü biz malum Türkiye’de alıştığımız yemeklerden tamamen farklı. Koku, farklı.

İkinci gün, sosyal servisten bir hanım ve erkek geldi, tercümanımız vardı. Bize birer çek verdiler. 12 dolar 50 sent. Bunu dediler; istediğiniz bakkalda, kasapta nerede olursa bozdurabilirsiniz. Büyük paraydı. Çünkü Avustralya’ya biz geldiğimizde Avustralya’nın 20 doları vardı, 50 doları yoktu. 20 dolar da çok büyük paraydı. Birkaç hafta kaldık. Bizden önce gelen arkadaşlar yardımcı oluyorlardı. Coburg’da ilk Türk kahvesi açıldı. Rahmetlik Hasan Dellal açtı. Sonra Orhan isminde bir arkadaşa devretti. Oraya gittim.

Yetkililer çocuklarımızı da sabah okula götürüyorlar akşam getiriyorlar.

MY: Nerede işe başladınız?

Niyazi Güreş: İlk Ford fabrikasına gittik. Ben, dedim burada çalışmam.

MY: Mecbur değil miydiniz?

NG: Yo yo yo değilsiniz…Ford’a gitmedim. Ford’un bu tarafında Lavabo yapan, tuvalet taşı yapan bir yer vardı. Orası çok hoşuma gitti. Oraya girdim. 28 dolar haftalık. Yükümlü olduğun kimseler var mı diye sordular. Çocuk sayısına göre vergi kesiyorlardı.  Cumartesi ve Pazar dahi rica ediyorlardı bize çalışın diye. Çünkü, Vietnam Harbi devam ettiği için Avustralya vatandaşı 20 yaşına gelen gençler muhakkak asker olarak alıyorlardı.

Ne zaman ki. Vietnam Harbi durdu, Avustralya’da durdu.

Niyazi Amca, Adelaide yaşayan Türk toplumu ve Avustralyalı yetkililer tarafından iyi tanınmakta.

MY: Avustralya’da durdu. Göç mü durdu yoksa?

NG: Yok, işyerleri durdu. Evet ve halen o tarihten bu tarihe devam ediyor.

MY: Orada ne kadar çalıştınız? Sonra nereye geçtiniz?

NG: Herhalde 7 ay falan çalıştım. Çok güzelde parası vardı. Sonra arkadaşın birisi dedi. Footscray’da bir tt fabrikası vardı, arkadaşını götürürsen 20 dolar veriyorlardı. Orada başladım. Günde 750 adet sığır kesiliyordu. 3 sene kadar orada kaldım.

MY: Daha sonra Batı Avustralya’yı mı gittiniz? İlk gidenlerden bir tanesi de sizsiniz o zaman.

NG: Evet, 1974 yılındaydı 1 sene kaldık. Güzel para kazanmak isteyenler madenlere gidiyordu. Tren yolu yapılıyordu. Onun da güzel parası vardı. Ben gitmedim. Temizlik işi buldum. Futbol maçı bittikten sonra öbür haftaya kadar sahanın temizliğini yapıyorduk. Sulama, çim biçme vb.

Sonradan çocuklar Perth’ü istemedi.

MY: Tabi çocuklar büyüyor bu arada.

NG: Perth o zaman küçüktü. Kasaba gibiydi. Tabi her taraf ormandı. Fazla ev yoktu. Ama şimdi gittiğimde her taraf ev olmuş. Hakikaten çok güzel yerdi.

MY: Avustralya’yı adım adım geçmişsiniz. Adelaide gelişinize gelirsek nasıl oldu?

NG: Perth’den üç gün üç gecede Adelaide geldik. O zamanlar yolun yarıdan fazlası topraktı.

MY: Korkmadınız mı? Arabanız yollarda bozulsa.

NG: Geceleri yola çıkmıyoruz. Tabelalar vardı, geceleri dışarı çıkmayın diye. Şunu da söyleyeyim o zaman Batı Avustralya’da Aborjinlerle konuşmak yasaktı. Mesela, Darwin de arkadaşın birisi Aborjinle konuştu diye neredeyse adamı deport edeceklerdi. Yalnız Aborjinler sigara ve içki istiyorlardı.

MY: Peki bu arada sizin İngilizce seviyeniz nasıldı? Geziyorsunuzki fena değildi herhalde ondan rahat gezebiliyordunuz gibi.

NG: Yani, Türkiye’den de biraz İngilizcemiz vardı tabii. Bir de çocuklar iyi kötü okula gittiler, çocuklar biliyorsun onlar da hızlı öğreniyorlar.

MY: Aracınız neydi?

NG: Arabamız Volkswagen. Bir de iki katlıydı. Minibüs tarzı, içinde yatabiliyordunuz. Alt tarafında yemek pişirebiliyorsunuz. Karavana benziyordu. 4 bin dolara aldım. Şimdi o arabaları 50- 60 bin dolara alamazsın.

MY: İlk arabanız neydi?

NG: İlk arabamı Holden sıfır 1900 dolara aldım.

MY: 3 gün, 3 gece yolculukla Adalete geldiniz.

NG: Evet geldik. Virginia bölgesine geldik arabamız bozuldu. Orada motor bitti, buraya kadar dedi. Petrol istasyonuna girdik. O zaman orası küçücük köydü. Petrol istasyonun sahibinin Babası zamanında Türkiye’den gelmiş. Türkçesi fena değil. Bizim arabada da Türkçe müzik çalıyor. Adamcağız bize merak etmeyin, motoru da değiştiririz. Ama hiç unutmuyorum o gün resmî tatildi.

Sonra, bize yahu buarad Türk var. Allah Allah çok ilginç. Burada Türk ne arıyor dedim? Telefon etti. Bir arkadaş geldi hemen arabasıyla. İsmi İbrahim. Yahu dedim ‘sen ne arayın burada? Sen dedim Antepli değilsin’. Babası da yanında. Onun ismi de Paşa. Ben dedim sizi tanıyorum. Yani tanış çıktık. Bir aile daha vardı. Arif diye bir arkadaş. Onun da serası vardı. Seralarda sebze yetiştiriyorlar. Onlar ‘yahu nereye gidiyorsunuz?’ dedik ya biz Melbourne’dan Perth’e gittik, şimdi de Sydney’e gidiyoruz. Yahu dedi, ne işimiz var Sydney’de falan. Burada kalın. İyi dedik, kalalım ve kaldık.

MY: Peki onlar ne zaman gelmiş Adelaide?

NG: Onlar da bizim gibi Wollong’dan gelmişler. Minjura’da üzüm toplamışlar. Oradan buraya gelmişler. Arif olan da Melbourne’dan gelmiş. O Diyarbakırlıydı.

MY: Allah sizin karşınıza dostlarınızı, hemşerilerimizi çıkarmış. Motorunuzun bozulmasında varmış bir hayır.

NG: Türklerden kim varsa tespit edelim ve cumartesi günü Barbekü partisi yapalım, herkesi çağıralım dedim. 7 aile toplandık. Daha sonra Türk Cemiyetini kurduk. Yardımlaşma Cemiyeti.

MY: Hemen o sene mi kurdunuz cemiyeti?

NG: Hemen evet.

MY: Cemiyetleşme bizim toplumumuzun her gittiği yerde uygular. Cami, cemiyet, dernek birbirimizi birleştiriyor.

NG: Adelaide’da tek bir cami vardı. Ve o caminin başkanı Ali (Sülyo) diye bir Arnavut. Bizim böyle yedi aile cemiyet kurduğumuzu duyunca camiye davet etti. Camiyi siz yönetin, dedi.

MY: Afgan camisi mi yoksa? Hangi bölgede?

NG: Evet, City’de. O bina dokunulamaz, departmanına bağlı hala duruyor. Tadilat veyahut bir şey yapılacaksa oradan müsaade alınması lazım.

Diğer tüm Müslüman toplumlarından birer temsilci çağırdık ve onları yönetime aldık. Ben de ikinci başkan olarak iki sene görev yaptım.

MY: Orada kurduğunuz derneğin ismi neydi?

NG: Turkish Association South Australia. Hala aktif olarak devam ediyor.

MY: Adelaide’da iş olarak ilk neler yaptınız?

NG: İlk olarak seracılıkla başladım. Domates ve salatalık yetiştirdik. Ama kirasını ancak çıkartabildik. Dedim bu iş olmaz. Ondan sonra cemiyet peşinde koşturdum. Toplumumuza mahkeme işlerinde yardımcı oldum.

MY: Tercüman yok muydu o zaman.

NG: Tercüman o zamanda yoktu şimdi de yok (Gülüyor).

MY: Sizin bir de Justice of the peace (JP) belgeniz var. Size 1985 yılında bu belgeyi neden verdiler.

NG: Bir arkadaşın davası için mahkemeye beraber gittik. Ehliyeti alınmıştı. Çiftlikte oturuyordu. Hakimle ben konuştum. Hâkime dedim; Bu dedim kırsalda oturuyor. Yuhanna. Çocukları var, orada transport da yok, onlara süt ve yiyecek alacak. Hiç değilse buna 1 puan verin.

MY: Siz Avukat gibi savunma yapmışsınız?

NG: Hâkim, gayet normal karşıladı ve teşekkür etti. Mahkemeye ara verdi ve beni yanına çağırdı. Bana dedi; ‘sen bunlara yardım ediyorsun. Sizde kimsede Justice of the peace (JP) var mı?’ Ben de yok dedim. Tamam dedi. Ben dedi bakana yazı yazacağım şimdi. O zaman da SA Adalet Bakanı Elizabeth Milletvekili Peter Duncan’dı. Ben de onunla samimiydim, yanona hep gidiyordum.

MY: Milletvekilleri ile de görüşüyordunuz yani.

NG: Tabii. Evet. Türkler hakkında bilgi için onlara yardımcı oluyorduk. Hatta, 1986 yılıydı zannedersem, Türkiye’den bir bakan Adelaide geldi. Onları misafir ettik. Sorduk neden geldiniz. ‘Adelaide’de çok üzüm bağları olduğu için buraya fabrika açacağız.’ Avustralya hükümetiyle öyle anlaşmışlar. Burada rakı yapacaklar.

Hatta hatırladığım göre soy adı İşcan’dı. Ben de o zaman yahu dedim. Sen hakikaten bunu inceledin mi? Burada Rakı yaptın bu rakıyı burada kim alacak. Birkaç gün burada misafir ettik, sonra gittiler. Bir daha da ne gelen oldu ne de soran. Onun arkasından Canberra Büyükelçisi geldi buraya.

MY: İlk defa mı geliyor?

NG: Evet. Elçi bey geldiğinde parlamento binasının karşısında ağırladık. Buranın bakanlarıyla tanıştık. Her zaman toplantılarına davet ederlerdi, devamlı gidiyorduk.

NG: 1986’dıydı galiba Adalet Bakanı Peter Duncan dedi ki: sizin de cemiyet böyle olmaz. Avustralya’nın kanunlarına göre tüzük lazım.

MY: Siz de tüzük yok muydu?

NG: Tüzük falan yoktu o zaman. Üniversitede Law bölümünde Faruki Bey vardı. 

Ona gittim ve rica ettim. Bizden dedim tüzük istiyorlar. O da bir şey değil dedi: talebelere ders olarak veririm onlar da yazarlar. Sonra o tüzüğü de tasdik ettirdik ve halen kullanıyoruz.

MY: Evet, bir derneği açtınız ve şu anda o dernek 50 senedir faaliyetini devam ettiriyor.

NG: O arada da Göçmen Bakanı yardımcı oldu ve Adelaide’da ilk Türk radyosunu kurduk. Haftada bir gün, bir saat yayın yaptık. Muntazam bir şekilde 90’lı yıllara devam ettik.

MY: Hafta sonu Türkçe Dil Okulunun kurulması nasıl oldu?

NG: Burada Ziraat mühendisi ve Doktorumuz vardı. Onlardan rica ettik. O zamanlar Adelaide’daki toplumumuz birbirine bağlıydı. 75 öğrenci ders almaya başladı. Federal ve eyalet hükûmetleri de grant (fon) veriyorlardı. Daha sonra da Türkçe dersleri de üniversite sınavlarına dahil edildi.

MY: İngilizce zorluğu yaşadınız mı?

NG: Ne kadar bilseniz de zorluklar yaşıyordunuz. Mesela, burada Avustralyalılarla Anzak gününde çok münakaşalar yaşadık.

MY: Sizi düşman olarak mı görüyorlardı?

NG: Tabii. Çünkü, onlara bizler hakkında yanlış fikirler empoze dayatılmış. O tarihten sonra Gazi Mustafa Kemal’in söylemini anıt yaptılar. Bir de her sene 25 Nisan’da City’de Çanakkale’den gelmiş cam ağacı var ve orada Türk bayrağı dalgalanır, tören düzenlenir.

MY: Son olarak neler söylemek isterseniz:

NG: Adelaide çok muntazam bir kent. Belediyesi ve hükümeti çok iyidir. Kapı önündeki çimleri ve temizliği belediye yapar. Ve temiz bir kent. Sosyal yardımı çok. Burası Avustralya’nın emekli şehri.

Bir söz var:

Avustralya’da çabuk ölmek istiyorsan Sydney veya Melbourne git. Çok uzun yaşamak istiyorsan Adelaide gel.

Melbourne’dan bir arkadaşım Adelaide geldi. Kadının elinde nefes alması alet var. Doktora gittik, Doktor birkaç hafta sonra bunu atacaksın. Hakikaten daha sonra normal nefes almaya başladı.

Gençler de eğitim için buraya gelsin. Burası daha rahat.

En az 10 karakter gerekli