Bu hafta Melbourne’da yeni yapılan geniş evlerin mutfaklarını konuşalım, bence çok muhteşemler. Avrupa ülkelerinde zenginlerin bile evinde olamayacak kadar konforlu ve lüks. Ne metalinden olduğunu kestiremediğim ikili derin lavabolar, mermerimsi farklı renklerde bench dediğimiz gayet geniş tezgahlarıyla, oynak, fışkırtmalı çeşmeleriyle falan çok kullanışlı. Yerden tavana kadar bol raflı tasarlanan mutfak dolaplarının kullanma imkanları çok yönlü ve pratik. Artık kapattığınızda “tak” diye çarpmayan, kendinden frenli sessizce kapanan sağlam ve geniş, tava ve tencereleri koyma çekmeceleri var. Eskiden tencereleri tezgâhın altında üst üste sıralardık, alıp koyarken çok tantanalı olurdu. Fırını ve tezgâh üstü siyah camdan dijital, dokunmayla açılıveren ocağı onun üzerinde havalandırma cihazıyla mutfaklar şahane. Yeni mutfakların olmazsa olmazı, ayrı bir oda gibi geniş erzak dolaplarına hayran kaldım. Küçük bir oda büyüklüğündeki bu özel kapılı mutfak bölmelerin de sıralı raflardan hariç ikinci bir mutfak gibi çifte lavabolar yaptıranlar da çok. Çoğu mutfakların dolaplarının dış yüzlerini elden leke olmaması için tutacağı olmadan yaptırıp en parlak olan araba boyasıyla genelde beyaz tonlar da boyatıyorlar. Mualla ne ala değil mi?
Rahmetli babamın bir sözü vardı “Cami ne kadar büyük olursa olsun imam bildiği kadarını okurmuş” derdi. Kadın kısmı da bildiğini pişirecek yani. Mutfaklar çok büyük olunca o çekmeceleri, o rafları doldurup dizmesi de ona göre baya masraflı oluyor. İnce çekmecelerde ev halkına ayrı, ağır misafir davetlerine ayrı, küçük çocuklara daha ayrı kaşık takımları, ardından kepçe takımları, bıçaklar falan ayrı ayrı bölümlere sıralanıyor. Orta çekmecelerde günlük kullanmak için tabak takımları, davetler için tabak takımı, yedek porselenler, salata koymak için çukur tabaklar, tepsiler, camdan artan yemekleri saklama kapları yerleştiriliyor. Kalan çekmecelere çeşit çeşit su bardakları, çay bardakları ardından kahve fincanları ve tabakları rengarenk derken çekmecelerin hepsini hiç boş yer kalmayacak kadar küçük bir servet harcanarak dolduruyoruz.
Doğrusu Ağrı-Patnos’un Gubik köyün de tek bir oda da yaşarken biz, sadece iki tenceremiz, dört tabağımız birkaç tanede kaşığımız falan vardı. Mutfak olarak kullandığımız bölüm odanın içinde şimdiki shower’ler den daha küçük bir girinti den ibaretti. Küçücük tüpün üzerinde minnacık tencerede biraz yemek pişiriyordum, bitiyordu sonra bir daha pişiriyordum. Saklanacak, artacak, sonra yenecek bir şeyler yapmak hiç aklımıza gelmiyordu, yaşıyorduk yani. Ama buradaki mutfaklar alabildiğine özgür, olabildiğine kadar bol çeşitli alet edavatlarla dolu. Yeter ki bir şeyi pişirmek iste, yeter ki hazırla kotar ortaya koy, ortam akla zarar yemek hazırlama alet edavatlarıyla doldu taştı, mutfaklar da yer kalmadı. Sarımsak ezeceğinden, limon sıkacağına, süzgeçlerden, acayip bıçak setlerine kadar türlü türlü kek kalıpları, o kekleri karıştırmak için mikserler, salatalar ve pastalar için doğrama ve rendeleme robotları, püre yapmak için blenderler, çocuk maması yapmak için ayrı aletler, düdüklü, düdüksüz acayip yavaş pişiren yada tıkır tıkır saatlerce pişiren kocaman elektrikli tencerelerden, kızartma gereçlerinden dolaplar doldu taştı. Hiç birisi ucuz olmayan bu mutfak gereçlerini aldıktan sonra kaç sefer kullanıldığı da tartışılır.
Şimdilerde başımıza bir de havalı kızartıcılar çıktı mı? Almazsan olmaz, çok çabuk ve lezzetli, yağsız, havayla pişiriyor, çok sağlıklı bir pişirici diyorlar, aslı varmı bilmiyorum da. Bir alanın bir tane daha aldığını mutfakların bunlarla dolduğunu görmeye başladım. Zaten tezgahlarda orada burada mikro dalga ocakları daha eskimemişken şimdilerde o geniş ferah mutfak tezgahlarının su ısıtıcılarından, kahve makinelerinden, meyve sıkacaklarından, smooty makinelerinden daha bir çok elektrikli aletten elinizi koyacak yer kalmadı sanki. Yiyeceğimiz iki lokma içeceğimiz bir bardak su iken metalden su taşıma kapları, kahveyi sıcak tutan kaplar ayrı onun pipetleri derken yemek ve içmek için en küçük detaya kadar her şey var ve hepsinin yeri mutfakta hazır.
Bir mimar bana çizdiği minnacık mutfak planını tanıtırken “mutfak çeşmesine yakın bulaşık makinesi, ona çok yakın kahvaltı tezgâhı ve hemen arkaya denk gelen ocak ve ocağın dibindeki buzdolabının duracağı” sıralamayı gösterirken “bu planlamayla mutfakta oradan oraya koşmadan olduğunuz yerde sağa sola dönerek her istediğinize kolayca ulaşılabilinir” diye tarif etmişti. Şimdiki mutfaklar iki-üç aşçıya yetecek kadar büyük ve geniş olduğu için yemek pişiren oradan oraya koşmazsa akşama kadar yemekleri yetiştiremez yani. Daha “pantry” dediğimiz erzak dolabını saymadım. Anam o da ayrı bir masraf kapısı. Allahualem, ne zaman kiminle ne kadar yiyeceğimiz belli olmayan aklınıza gelen çeşitli kuru bakliyat, makarnalar, cornfleksler boy boy pahalı cam kavanozlarla tek tek gayet şık bir şekilde sıralanmış. Baharatlar, türlü pişirme yağları, yedeğin yedeğiyle unlar, meyve suları, temizlik sıvıları, çocukların okul yiyecekleri çantaları falan filan derken aman Allahım raflarda hiç boş yer kalmamış. Şimdiki haliyle mutfaklarımız gayet modern ve şık ama bir o kadar da çok masraflı ve yorucu, bu bir gerçek. Böyle donanımlı mutfağı olan evlerde parti ve eğlence olacağın da genelde kâğıt tabak ve bardaklar kullanıldığı da bir gerçek. Mutfak işlerini ve gereçlerini çok seviyorum ama biraz ipin ucunu kaçırdık gibi geliyor bana ne dersiniz? Sizlere mutfaklı bir fıkrayla veda edeyim.
Amerika’da yaşayan Muvaffak Efendi hanımına yeni taşınacakları daireyi acente görevlisiyle beraber göstermeye gitmişler. Hanım odaları dolaştıktan sonra mutfağı gezmiş görmüş kocasına dönüp “Muvaffak bu mutfak ne kadar ufak” demiş. Daha kocası ağzını açmadan yanlarındaki Amerikalı satış görevlisi hanımın konuşmasını İngilizce zannedip hayretle “oo..my good… bir mutfak için bu kadar küfür etmenizi anlayamadım” demiş.
Pembegül Abla